İYİ Partili Hüsmen Kırkpınar TBMM’de MSB Bütçesini Eleştirdi: “Şehit Yakını ve Gaziler İçin Ayrılan Pay Utanç Verici Bir Kayıtsızlığın Belgesidir”
TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda Millî Savunma Bakanlığının 2026 yılı bütçesi görüşmelerinde söz alan İYİ Parti İzmir Milletvekili Hüsmen Kırkpınar, 804,9 milyar liralık bütçenin yüzde 97,8’inin ulusal savunma ve güvenlik programına, binde 3’ünün ise şehit yakınları ve gaziler programına ayrılmasını “siyasi ve ahlaki açıdan savunulamaz” sözleriyle eleştirdi. Kırkpınar, askerî hastanelerin kapatılması, personel maaşları, lojman yetersizliği, uzman erbaş ve sözleşmeli erlerin kadro sorunları, Pençe-Kilit, İskenderun ve Gürcistan’daki kayıplar ile C-130 uçaklarının yaşına ilişkin sorular yönelterek “Bu çocuklara ne olduğunu bilmek hepimizin hakkıdır.” dedi.
TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda Millî Savunma Bakanlığının 2026 yılı bütçesi görüşülürken söz alan İYİ Parti İzmir Milletvekili Hüsmen Kırkpınar, bütçenin dağılımı, şehit yakınları ve gazilere ayrılan pay, TSK personelinin özlük hakları ve son dönemde yaşanan asker kayıpları üzerinden Millî Savunma Bakanlığını sert ifadelerle eleştirdi.
Konuşmasına teşekkür ve selamlama ile başlayan Kırkpınar, “Sayın Bakan, 2026 yılı bütçenize baktığımızda tablo çok açık.” diyerek bütçe kalemlerine ilişkin değerlendirmesine geçti.
“Bütçenin Yüzde 97,8’i Savunma Programına, Şehit Yakınları ve Gazilere Binde 3 Pay”
Kırkpınar, 2026 yılı bütçesinde 804,9 milyar liranın, yani toplamın yüzde 97,8’inin ulusal savunma ve güvenlik programına ayrıldığını belirtti. Savunma kapasitesini artırmanın önemini kabul ettiğini ifade eden Kırkpınar, diğer programların neredeyse yok sayılmasını “ciddi bir yönetim sorunu” olarak nitelendirdi.
Dış politika programının yüzde 9,99 oranında artışla 1 milyar 271 milyon TL’ye çıktığını ancak bunun bütçe içinde yalnızca binde 15 pay aldığını vurgulayan Kırkpınar, “Türkiye’nin çevresinde artan jeopolitik riskler ortadayken askerî diplomasiye bu kadar sınırlı kaynak ayırmak nasıl açıklanabilir?” sorusunu yöneltti.
En ağır eleştirisini şehit yakını ve gaziler programına ilişkin yapan Kırkpınar, bu programda yüzde 19,73 artış görünmesine rağmen bütçedeki payın binde 3 olduğunu belirterek, “Yani neredeyse yok hükmünde.” dedi. “Terörle mücadelede binlerce şehit vermiş, sınır ötesinde operasyonlar yürütmüş bir ülkenin en ağır bedeli ödeyen ailelere bu kadar düşük bir pay ayırması siyasi ve ahlaki açıdan nasıl savunulabilir?” ifadelerini kullandı.
Program gerekçesinde tek bir performans hedefi, faaliyet ya da ölçüt bulunmamasını da eleştiren Kırkpınar, “‘Amaç, desteklemek.’ diyorsunuz ama nasıl araçlarla, hangi göstergelerle? Boş bırakılmış bir sayfayla şehit yakınları ve gazilere sahip çıkıldığını iddia edemezsiniz.” değerlendirmesinde bulundu.
“Bu Bütçe Şehit Yakınları ve Gaziler Açısından Utanç Verici Kayıtsızlığın Belgesidir”
Kırkpınar, Almanya, Fransa ve İngiltere gibi ülkelerde gazilere yönelik rehabilitasyon ve sosyal destek mekanizmalarının devlet politikalarının güçlü alanlarından biri olduğunu hatırlatarak, Türkiye’de yaklaşımın “2330 sayılı Kanun gereği ödeme yapılmıştır.” cümlesiyle geçiştirildiğini söyledi. “Bu yaklaşım devlet ciddiyetiyle bağdaşır mı?” diye soran Kırkpınar, “Millî Dayanışma ve Demokrasi Komisyonu” adı altında terör örgütüyle müzakere girişimlerinin konuşulurken şehit ailelerinin ihtiyaçlarının göz ardı edilmesini “millî hassasiyetleri örseleyen bir kayıtsızlık” olarak niteledi.
“Bu bütçe şehit yakınları ve gaziler açısından utanç verici bir kayıtsızlığın belgesidir, derhal düzeltilmesi gerekir.” diyen Kırkpınar, toplumsal birlik duygusunun bu tür zaaflarla zedelendiğini söyledi.
TSK Personelinin Maaşları, Özlük Hakları ve Emeklilik Sorunları
Kırkpınar, Türk ordusunun tarih boyunca sadece askerî bir güç değil, “milletin bağımsızlığının teminatı, cesaretin ve fedakârlığın simgesi” olduğunu vurgulayarak, TSK mensuplarının bu mirasa yakışır şekilde ekonomik ve özlük haklarıyla desteklenmesi gerektiğini söyledi. “Bir ordunun gücü sadece silahın değil, mensubunun güvenliğinde, motivasyonunda ve hayat standardında saklıdır.” ifadesini kullandı.
Kahraman ordunun mensuplarının haklarının yılların ihmaliyle biriktiğini belirten Kırkpınar, “Subayından astsubayına, uzman erbaşından sözleşmeli erine ve sivil memurlarından işçisine kadar her kademedeki personel görevlerinin karşılığını almakta zorlanmaktadır.” dedi.
Millî Savunma Bakanına, “Türk Silahlı Kuvvetlerinin onuruyla görev yapan personelinin maaşlarında anlamlı bir düzenleme yapılacak mıdır?” sorusunu yönelten Kırkpınar, özellikle astsubayların maaş ve terfi haklarının güvence altına alınması ve ek göstergelerinin adil biçimde düzenlenmesi için hangi somut adımların atılacağını sordu.
Uzman Erbaş, Sözleşmeli Er ve Emekli Askerler İçin Kadro ve Tazminat Çağrısı
Uzman erbaş ve sözleşmeli erlerin kamu kurumlarına geçişinde yaşanan sorunları “ordudaki en temel adaletsizliklerden biri” olarak nitelendiren Kırkpınar, 657 ve 3269 sayılı kanunlarla tanınan memuriyet haklarının kadro yetersizliği ve sınıf uyumsuzluğu gerekçesiyle fiilen uygulanmadığını söyledi.
Sözleşmeli erlerin 6191 sayılı Kanun gereği en fazla yedi yıl görev yapabildiğini, süre dolduğunda işsiz kaldıklarını hatırlatan Kırkpınar, “Bu gençler en zor koşullarda görevlerini yerine getirirken emeklerinin karşılığı sizler tarafından esirgenmektedir.” dedi. Kamuya geçiş sürecinde şeffaflık ve planlamanın ne zaman sağlanacağını, bu kapsamda mağdur durumda olan kaç personel bulunduğunu sordu.
Uzman çavuşların kadrolu statüye geçiş taleplerinin yıllardır devam ettiğini belirten Kırkpınar, bu konuda bir çalışma olup olmadığını sorarak, “Yoksa bu talep yine görmezden mi gelinecek?” dedi.
Emekli askerlerin maddi durumuna da değinen Kırkpınar, “Özellikle emekli binbaşıların maaşları daha düşük rütbeli uzman çavuş maaşlarının altında kalmakta, bu durum ekonomik güvenliklerini ciddi biçimde zayıflatmaktadır.” ifadesini kullandı. Ek iş yaparak geçimini sağlamaya çalışan emekli subay ve astsubayların, görev ve makam tazminatının eksikliği nedeniyle daha da zorlandığını belirterek, “Bizler neden yıllardır aynı sorunları tekrar tekrar tartışmak zorunda kalıyoruz?” sorusunu yöneltti.
Sermaye Giderlerindeki Azalma ve Lojman Krizi
Millî Savunma Bakanlığının 2026 yılı sermaye giderlerinin bir önceki yıla göre yüzde 17,7 azaldığını ve bütçedeki payın binde 31 seviyesine indiğini söyleyen Kırkpınar, bu rakamların lojman yapımı, altyapı onarımı ve askerî tesislerin iyileştirilmesinin öteleniyor olduğunu gösterdiğini savundu.
Özellikle büyük şehirlerde görev yapan uzman erbaşlar, sözleşmeli er ve erbaşlar ile astsubay ve subayların yüksek kira ve yaşam giderleri altında ezildiğini belirten Kırkpınar, “Lojman yetersizliği nedeniyle piyasanın insafına bırakılan bu insanlar maaşlarıyla ay sonunu getirmekte zorlanıyorlar.” dedi. Lojman sıkıntısını “kronik problem” olarak tanımlayan Kırkpınar, kısa vadede kira yardımı sağlanmasını, uzun vadede batı ve doğu garnizonlarında yeterli lojman ve misafirhane yatırımlarıyla kalıcı çözümler geliştirilmesini istedi.
NATO ve OECD ülkeleriyle kıyaslama yapan Kırkpınar, Almanya, Fransa ve ABD’de askerî sosyal yatırımların bütçelerin yüzde 3–5’i seviyesinde olduğuna dikkat çekerken, Türkiye’de bu oranın binde 31 olduğunu vurguladı. “2026’da yeni lojman ve mevcut tesislerin iyileştirilmesi için ne yapılması planlanıyor, ne kadar kaynak ayrıldı?” diye sordu.
15 Temmuz, FETÖ, Askerî Okullar ve Harp Akademileri
15 Temmuz 2016’daki FETÖ’cü darbe girişimini hatırlatan Kırkpınar, girişimin milletin kararlılığı ve TSK içinde vatan sevgisiyle hareket eden subayların direnişiyle engellendiğini vurguladı. Buna rağmen yeminine sadık kalan subayların sistemli tasfiye edildiğini öne sürerek, “Bu süreçte iktidarın göz yumması orduda stratejik bir boşluk yaratmıştır. Tarih ve millet önünde bunun sorumluluğunu inkâr edemezsiniz.” dedi.
Ergenekon ve Balyoz davalarının TSK’nin kurumsal direnç mekanizmasını zayıflattığını, FETÖ unsurlarının etkinliğini artırdığını ve ordunun operasyonel kapasitesini sekteye uğrattığını belirten Kırkpınar, bu sürecin ardından askerî okulların ani ve plansız şekilde kapatılmasının ordunun yetişmiş insan kaynağına büyük darbe vurduğunu söyledi. “Ordunun kurumsal bütünlüğünü ve tarihî birikimini yeniden güvence altına almak için askerî okullar ve harp akademileri ne zaman eski işlevleriyle faaliyete geçirilecektir?” sorusunu yöneltti.
Askerî Hastaneler ve Askerî Tıp Eleştirisi: “Bir Annenin Evladı Bu Kadar mı Değersiz?”
Kırkpınar, askerî hastanelerin kapatılmasını “bu devlete yapılabilecek en büyük yanlışlıklardan biri” olarak nitelendirerek, eğer bunun hata olarak kabul ediliyorsa bu kararı alanlara ilişkin bir sorumluluk mekanizması işletilip işletilmediğini sordu.
Sahadan örneklerle askerî tıbbın önemini anlatan Kırkpınar, Suriye veya sınır hattında görev yapan bir birliğe henüz üç aylık pratisyen hekimin “askerî doktor” sıfatıyla gönderilmesini eleştirdi. “Harp cerrahisi eğitimi yok, savaş yaralanmaları konusunda uzmanlığı yok, askerî alanda saha tecrübesi yok, travma yönetimine dair bildiği sadece birkaç haftalık staj deneyiminden ibaret.” diyerek tabloyu anlattı.
Bu şartlarda ağır yaralı Mehmetçik’le karşı karşıya kalan genç hekim üzerinden sorular yönelten Kırkpınar, “Bu askerin hayatını, bu ülkenin evladını böylesine hazırlıksız bir sağlık sistemine nasıl emanet ediyorsunuz?” dedi. Bacağı kopmuş, göğsünden mermi girmiş, patlayıcıyla yaralanmış bir askere savaş tıbbı eğitimi almamış bir pratisyenin müdahalesini beklemenin “askerin canının değerini sorgulatan bir durum” olduğunu savundu.
“Askerî tıp sivil tıbbın basit bir versiyonu değildir; özel eğitim, tecrübe ve disiplin gerektirir.” diyen Kırkpınar, askerî hastanelerin kapatılmasının “doğrudan hayat kurtarma kapasitesinin zayıflatılması” anlamına geldiğini söyledi. “‘Şehitler ölmez.’ diyoruz ama gerçekten tıbbi müdahale de yapılmadığı için bir annenin kapısı gece yarısı çalınıyor, bir babanın avuçlarına al bayrağın ağırlığı bırakılıyor. Bir annenin, bir babanın evladı bu kadar mı değersizdir? Bu milletin kahramanlarının hayatı bu kadar mı ucuzdur?” sözleriyle duygusal bir vurgu yaptı.
Türkiye gibi çatışma riski yüksek bir ülkede askerî tıbbi altyapının ortadan kaldırılmasının operasyonel kapasiteyi ve personel moralini “derinden sarstığını” ifade eden Kırkpınar, “Bu millet sizden şunu duymak istiyor: Askerî hastanelerin yeniden açılması, askerî tıp geleneğinin ayağa kaldırılması konusunda bir iradeniz var mıdır, yok mudur?” diye sordu. GATA ve diğer askerî sağlık kurumlarının operasyonel kapasitesinin ve askerî tıp eğitimindeki uzmanlığın nasıl yeniden tesis edileceğine ilişkin açıklama talep etti.
Pençe-Kilit, Metan Gazı Faciası, İskenderun ve C-130 Kazası Üzerinden Hesap Sorma Çağrısı
Kırkpınar, 2025 yılının ilk on bir ayında 48 askerin şehit olduğunu hatırlatarak, Bakanın daha önce sarf ettiği “Bir tane ‘drone’u attılar, o da bizim Mehmetçik’e çarptı.” sözlerini eleştirdi. Bu ifadelerin, “milletin şehitlerine gösterilmesi gereken saygı ve vakarla bağdaşmadığını” söyledi. “Bu yaklaşım devletin terörle mücadeledeki azmini gölgeleyen, şehitlerimizin kahramanlığını önemsizmiş gibi gösteren zafiyetleri örtbas etmeye çalışan bir yaklaşımdır, kabul edilemez.” dedi.
26 Haziran’da Kuzey Irak’ta Pençe-Kilit Harekâtı kapsamında Metina bölgesinde yaşanan saldırıda askerlerin kamikaze dronlarla hedef alındığını, bir kısmının yaralandığını ve uzuv kaybı yaşandığını hatırlatan Kırkpınar, aynı bölgede 12 askerin bir mağarada şehit olduğu olayı “ciddi ihmal” olarak niteledi.
6 Temmuz’da 12 askerin metan gazı nedeniyle şehit olduğu faciayı hatırlatan Kırkpınar, bu olayın TSK’nin hazırlık ve güvenlik standartlarıyla ilgili derin soru işaretleri doğurduğunu belirtti. “‘Öngörülemez ve istisnai’ diyerek yapılan açıklama, Türk Silahlı Kuvvetlerinin bugüne kadar gerçekleştirdiği binlerce mağara operasyonu düşünüldüğünde inandırıcı gelmemektedir.” dedi. Gaz ölçüm cihazlarının, uyarı sistemlerinin ve keşif köpeklerinin kullanılmamasının, bu kaybı “sıradan bir kaza değil, ciddi bir ihmal” haline getirdiğini vurguladı. Mağaranın iki yıldır kontrol altında olduğu söylenirken olay günü yeni bir katın tespit edilmesinin, “istihbarat ve keşif süreçlerinde büyük zafiyeti işaret ettiğini” söyledi.
Kırkpınar, “NATO ülkeleri benzer operasyonlarda gaz ölçüm ve güvenlik sistemlerini standart hâline getirirken biz neden Mehmetçik’imizi böylesine ilkel koşullara mahkûm ediyoruz? Kamuoyunun hak ettiği bilgiler neden karartılıyor?” sorularını yöneltti.
İskenderun’da Güneş Çarpması ve C-130 Uçaklarının Yaşı
25 Temmuz’da Hatay İskenderun’da zorunlu askerliklerini yapan iki erin ölümünün, uzun süre güneş altında kalmaya bağlı hipertermi nedeniyle meydana geldiğinin açıklandığını hatırlatan Kırkpınar, bu açıklamanın yeni soru işaretleri doğurduğunu söyledi. “Genç bir askerin ağır sıvı kaybına sürüklenmesi nasıl mümkün olur? Nerede bulundular, ne zaman diliminde, neden müdahale edilmedi? Şikâyetleri fark edilmedi mi, yoksa fark edildi de gereği mi yapılmadı?” diye sordu.
Dört askerin TSK’dan ihraç edilmesinin, yaşanan ağır ihmali örtbas etmeye yetmeyeceğini söyleyen Kırkpınar, “Sorumluların mahkeme önünde hesap vermesi gerekir. Türk Silahlı Kuvvetleri bu ihmallerin bedelini ödemeli, ailelere tazminat hakkı tanımalıdır.” dedi.
Son olarak 11 Kasım 2025’te Gürcistan’da yaşanan uçak kazasında 20 askerin şehit olduğunu hatırlatan Kırkpınar, TSK envanterindeki C-130 uçaklarının 1960’lardan beri görevde olduğunu belirtti. “Bugün 40–60 yaşındaki bu araçlarla asker taşımak modern güvenlik standartlarının çok gerisinde kalmaktadır.” diyen Kırkpınar, bu kaybın yalnızca münferit bir kaza değil, “yaşlanan hava filosunun, eksik modernizasyonun ve denetim zaaflarının acı sonucu” olduğunu söyledi.
Erciyes Projesi ve Hava Filosu Modernizasyonu Soruları
C-130 modernizasyonunu hedefleyen Erciyes Projesi’nin yıllardır ertelendiğini belirten Kırkpınar, “Uçakların çoğu hâlâ eski sistemle uçuyor. Erciyes Projesi neden hâlâ hayata geçirilmedi? NATO standartlarına uygun bakımlar yapılıyor mu? Hava filomuzun yenilenmesi ya da kapsamlı bir modernizasyon sürecine dair somut bir planlama var mıdır?” sorularını yöneltti. Kamuoyuna bu konuda şeffaf bilgi verilmediğini savundu.
İYİ Parti Grubunun, bu konuları her fırsatta gündeme taşıdığını ve Meclise önergeler sunduğunu hatırlatan Kırkpınar, “Bu önergelerin büyük çoğunluğuna herhangi bir cevap verilmemesi dikkat çekicidir.” dedi. Millî Savunma Bakanlığının Meclis denetim mekanizmasına karşı sessiz kalmasını “kabul edilemez” buldu.
“Bu Çocuklara Ne Olduğunu Bilmek Hepimizin Hakkıdır”
Konuşmasının sonunda, Millî Savunma Bakanına doğrudan hitap eden Kırkpınar, “Sayın Bakan, bütün sorulara açık ve net cevabınızı bekliyorum. Bu çocuklara ne olduğunu bilmek hepimizin hakkıdır.” dedi. 2026 yılı bütçesinin hayırlı olmasını temenni ederek, “Hepinize ayrı ayrı saygı ve selamlarımı sunuyorum.” sözleriyle konuşmasını tamamladı.
Komisyon Başkanı ve AK Parti Samsun Milletvekili Mehmet Muş, Kırkpınar’a “Teşekkür ediyorum.” diyerek Millî Savunma Bakanlığı bütçe görüşmelerine devam edildiğini bildirdi.
Kaynak: CUMHA - CUMHUR HABER AJANSI