CHP BURSA MİLLETVEKİLİ PROF. DR. KAYIHAN PALA: “SAĞLIK BAKANLIĞININ PERFORMANSI ZAYIF, ŞEHİR HASTANELERİ BÜTÇEYİ REHİN ALDI”
TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda Sağlık Bakanlığının 2026 yılı bütçesi görüşülürken söz alan CHP Bursa Milletvekili Prof. Dr. Kayıhan Pala, Bakanlığın performansını “zayıf” olarak nitelendirdi. Yaşam süresi, pandemideki fazladan ölümler, bulaşıcı hastalıklar, bebek ölümleri, tütün, kronik hastalıklar, aşılama oranları, bütçe tercihi, şehir hastaneleri ödemeleri ve Sayıştay raporları üzerinden kapsamlı eleştiriler yönelten Pala, “Ticarileştirilmiş bu sistemden vazgeçip kamucu, eşit, ücretsiz ve erişilebilir bir sağlık sistemi kurulması gerekiyor.” çağrısında bulundu.
TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda Sağlık Bakanlığının, bağlı ve ilgili kuruluşlarının bütçe, kesin hesap ve Sayıştay raporlarının görüşülmesine CHP Bursa Milletvekili Prof. Dr. Kayıhan Pala’nın eleştirileri damga vurdu. Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu’nun sunumunun ardından söz alan Pala, “Sayın Bakan çok güzel bir propaganda konuşması yaptı ancak bunları biraz sonuçlarıyla değerlendirmemiz lazım.” ifadesini kullandı.
“Sağlık Bakanlığının performansı zayıf”
Prof. Dr. Kayıhan Pala, konuşmasının başında temel ölçütün insanların yaşam süresinin ve sağlıklı geçirilen sürenin uzaması olduğunu belirterek, “Baştan söyleyeyim: Sağlık Bakanlığının performansı zayıf.” dedi. Türkiye’de yaşam süresinin OECD ortalamasından yaklaşık dört yıl daha kısa olduğunu belirten Pala, “Pandemide kötü bir performans nedeniyle OECD ülkeleri içerisinde ömrün en kısaldığı ülke Türkiye.” ifadesini kullandı.
Pala, 1960-2000 döneminde Türkiye’nin OECD içinde ömrün en fazla uzadığı 2’nci ülke olduğunu, ancak 2007’den sonra duraksama yaşandığını, pandemiyle birlikte Türkiye ile Dünya Sağlık Örgütü Avrupa Bölgesi arasındaki farkın açıldığını söyledi. Pandeminin en fazla etkilediği 2020, 2021 ve 2022 yıllarında toplam 309 bin fazladan ölüm yaşandığını, bunun her yıl 100 bin fazla ölüm anlamına geldiğini vurguladı.
Bebek ölümleri, bölgesel eşitsizlik ve yenidoğan yoğun bakımlar
Sağlık Bakanlığının kendi sunumuna atıf yapan Pala, çocuk ve bebek ölümlerinde 2010’dan sonra “plato” çizildiğini ve hedeflenen düzeyde düşüş sağlanamadığını belirtti. “Hem bebek ölümü hem çocuk ölümü çok yüksek, bölgeler arasında ciddi eşitsizlik var.” diyen Pala, 2024 verilerine göre Artvin’de binde 3,7 olan bebek ölüm hızının, Gaziantep’te binde 16,7’ye çıktığını, bunu “korkunç bir eşitsizlik” olarak nitelendirdi.
Gaziantep’te yenidoğan yoğun bakım ünitelerinin özel sektöre terk edildiğini söyleyen Pala, kamu hastanelerinden özel hastanelere sevk yapıldığını, bu koşullarda iyi performanstan söz edilemeyeceğini belirtti.
“Yenidoğan Çetesi” Komisyonu ve özel hastanelere eleştiri
Pala, TBMM’de kurulan Yenidoğan Çetesi Araştırma Komisyonu çalışmalarına da değinerek, CHP’nin 2015’te 5510 sayılı Kanun’daki ek 10 düzenlemesine itiraz ettiğini hatırlattı. O dönemde “Eğer böyle giderse ileride çeteler oluşabilir, bu da çocukların hayatını kaybetmesine yol açabilir.” uyarısında bulunulduğunu, ancak bunun dikkate alınmadığını söyledi.
Bakan Kemal Memişoğlu’nun 2016 yılında İstanbul’da Yenidoğan Branş Komisyonu kurulmasına imza attığını hatırlatan Pala, “Tebrik ediyorum sizi, çok önemli bir şey. Peki, sonrasında bunu niye getirmediniz ya da niye Yenidoğan Komisyonuna gelemediniz, bunları anlatamadınız? Çocukları ölen ailelere karşı bir sorumluluğunuz yok mu?” diye sordu.
Pala, Sağlık Bakanlığının 2017 tarihli komisyon raporunda özel hastanelerdeki yenidoğan yoğun bakım ünitelerinde ciddi sorunlar tespit edildiğini, enfeksiyon önlemlerine ve antibiyotik kullanımına uygunluğun yüzde 20’ler civarında olduğunu belirterek, “Bu kadar kötü bir durum varken niye bu yenidoğan ünitelerine, niye özel hastanelere müdahale edilmediğinin mutlaka topluma açıklanması lazım.” dedi. Türkiye’de nüfus başına dünyada kabul edilen standartların 2 katı kadar yenidoğan yoğun bakım yatağı olduğunu, buna rağmen yenidoğan ölüm hızının hâlen yüksek seyrettiğini vurguladı.
Kronik hastalıklar, tütün, obezite ve MR-tomografi kullanımı
Pala, Türkiye’de kalp krizi ve diğer iskemik kalp hastalıklarından ölüm hızının, inme nedeniyle ölüm hızının hâlen yüksek olduğunu söyledi. Kaçınılabilir nedenlere bağlı ölüm hızının (önlenebilir ve tedavi edilebilir ölümler) OECD ortalamasından yüksek olduğuna dikkat çekti.
Acil servislere başvuruların OECD ortalamasının 6 katı olduğunu belirten Pala, “Acil servislere korkunç bir başvuru var çünkü rutin hastaları da acil servislere kabul ediyorsunuz. Bu durumda acil servisler acil servisi olma özelliğini kaybediyor.” dedi.
Türkiye’de en önemli risk faktörlerinden üçünün tütün, diyabet ve hipertansiyon olduğunu vurgulayan Pala, tütün kullanım oranlarının arttığını söyleyerek, “Siz milletvekillerini sigara bırakma polikliniğine davet ediyorsunuz ama Türkiye’de tütün kullananların oranı artıyor.” dedi. Bakanlığın kendi araştırmasına göre tütün kullanımında çok ciddi artış olduğunu, Global Tütün Endeksi’nde Türkiye’nin tütün endüstrisinin etkisinin önde olduğu ülkelerden biri olarak tanımlandığını, bunun kabul edilemez olduğunu belirtti.
Diyabete ilişkin verileri de paylaşan Pala, “2011’de görülme sıklığı yüzde 8’in altındayken 2022’de bunun 2 katına çıkmış. Siz hastalıklarla nasıl mücadele ediyorsunuz?” diye sordu. Hipertansiyon için Dünya Sağlık Örgütünün Türkiye’de 15 milyon hipertansiyon hastası bulunduğunu, bunların 9,7 milyonunun tansiyonunun kontrol altında olmadığını açıkladığını hatırlatarak, “Daha fazla hekime başvuru sayısını artırmak bunları kontrol etmeye yaramıyor.” değerlendirmesini yaptı.
Gereksiz görüntüleme konusunda da Türkiye’nin önde olduğunu söyleyen Pala, “Gereksiz MR çekiminde Türkiye 1 numarada, gereksiz tomografi çekiminde Türkiye 1 numarada. Tomografide verilen radyasyon bu kişilerin kansere yatkınlığını artırıyor.” uyarısında bulundu.
Antibiyotik kullanımı ve veri şeffaflığı eleştirisi
Akılcı ilaç kullanımı başlığında Türkiye’nin durumuna da değinen Pala, “Lancet’teki makaleyi biliyorsunuz; Türkiye, maalesef, Tunus ve Cezayir’le birlikte en yüksek antibiyotik kullanılan ülkelerden bir tanesi.” dedi. Buna rağmen bulaşıcı hastalık yükünün azalmadığını, Avrupa’ya göre 2 kat yüksek olduğunu, sağlık hizmeti ilişkili enfeksiyonlarda antibiyotik direncinin ciddi sorun yarattığını söyledi.
Sağlık verilerinin paylaşılmamasını da eleştiren Pala, “2025 yılı bitiyor, 2024 yılı istatistiklerini yayınlayamadınız. Bakan Yardımcınız o verilere erişip makale yayınlıyor ama kamuya açık veri yok, kabul edilemez.” dedi. İngiltere Sağlık Bakanlığının haftalık ölüm verilerini çevrim içi yayımladığını, Türkiye’de ise 2024 Ocak verilerine bile erişilemediğini belirterek, “Bu çağda bunun yapılmaması anlaşılabilir değil.” ifadesini kullandı.
“Bütçe yetersiz, dağıtım tercihleriniz yanlış, şehir hastaneleri bütçeyi rehin aldı”
Sağlık Bakanlığının 2026 bütçesine ilişkin değerlendirmesinde Pala, “En sonda söyleyeceğimi söyleyeyim: Bir, bütçe yetersiz; iki, dağıtım tercihleriniz yanlış; üç, şehir hastaneleri yine Sağlık Bakanlığı bütçesini rehin almış.” dedi.
Genel bütçeden sağlığa ayrılan payın yüzde 7,8’e çıkmış olmasını olumlu bulduğunu, ancak yeterli görmediğini ifade eden Pala, “Bunun en az yüzde 10 olması gerektiğini tıp fakültesi yıllarından siz de bilirsiniz.” dedi. OECD veri tabanına göre kamu bütçesinden sağlığa ayrılan payın en az yüzde 15 olması gerektiğini, Türkiye’nin ise toplamda yüzde 10’u zor bulduğunu söyledi.
Dağıtım tercihlerine dikkat çeken Pala, “Bütçenin yüzde 58’ini hastanelere ayırıyorsunuz. Yani bırakalım hastalansınlar, hastalandıklarında tedavi edelim, onlara ilaç verelim, tıbbi görüntüleme yapalım. Açık söyleyeyim Sayın Bakanım; bu yalnızca sağlık sermayesinin işine yarar.” dedi. Bu yapının insanların ne uzun ömürlü olmasına ne de sağlıklı geçen sürelerinin artmasına katkı sağlamadığını savundu.
Hastane yatırımlarının verimsizliği üzerinde duran Pala, Türkiye’nin yatak doluluk oranının en düşük ülkelerden biri olduğunu, bu oranın 2013’e göre azalma eğiliminde olduğunu söyledi. Sağlık ekonomisinde ideal yatak doluluğunun yüzde 75 civarında olması gerektiğini hatırlatan Pala, “Bir yandan bu kadar sağlığı ticarileştirip kışkırtılmış talep yaratırken, öte yandan bu verimsizlik anlaşılabilir bir şey değil.” ifadelerini kullandı.
Koruyucu hizmetlere düşük pay, aşılama oranlarında düşüş ve salgın riski
Pala, koruyucu sağlık hizmetlerine ayrılan payın yetersiz olduğunu belirterek, “Maalesef koruyucu hizmetlere çok az pay ayırıyorsunuz, 2023’ün bile gerisindesiniz.” dedi. Bunun bir tercih olduğunu, ancak bu tercihin insanların korunmasına yetmediğini söyledi.
Aşılama oranlarına ilişkin verileri de paylaşan Pala, “İstanbul’da aşılama oranı yüzde 92’ye düşmüş Sayın Bakan, bir yıl önce 98’di, Türkiye’de 96’ya düşmüş.” dedi. Dünya Sağlık Örgütü veritabanına göre uzun yıllar sonra ilk kez kızamık bağışıklanmasında yüzde 94’ün altına düşüldüğünü hatırlatan Pala, “Epidemiyolojiyle ilgilenen biri olarak söyleyeyim: Yüzde 95’in altında kızamık bağışıklaması salgınlara davetiye çıkarır; İstanbul’da bu yüzde 92.” uyarısında bulundu.
Boğmacadan çocuk ölümlerinin yeniden görülmesine dikkat çeken Pala, “Aşıyla korunabilir bir hastalıktan bir çocuk ölüyorsa bu hepimizin utancıdır.” dedi. Boğmaca olgu sayılarının 2000’li yıllardan bu yana en yüksek seviyeye çıktığını, araştırmaların bu çocukların büyük bölümünün aşısız olduğunu gösterdiğini söyledi.
BAHAR merkezleri, bağımlılık ve nadir hastalıklar
Türkiye’de bağımlılığın ciddi bir sorun olduğunu belirten Pala, Bakanlığın verilerine göre yaklaşık yüzde 1 aktif kullanıcı, yüzde 3 ise bir şekilde madde kullanmış birey bulunduğunu, toplamda yüzde 4’lük bir kitleden söz edildiğini hatırlattı. Bu tabloya rağmen BAHAR merkezlerinin sayısındaki artış hedefini yetersiz bulduğunu söyleyen Pala, “Bağımlılığın küçük yaşlara geçtiği bir ülkede ‘BAHAR sayısını burada tutacağım, çok az artıracağım.’ derseniz bu olmaz.” dedi. Plan ve Bütçe Komisyonu üyelerine seslenen Pala, BAHAR merkezleri için ilave bütçe ayrılmasını önerdi.
Nadir hastalıklara yönelik politikaların yetersiz olduğunu ifade eden Pala, tanı, raporlama ve rehabilitasyon süreçlerinde ciddi sıkıntılar bulunduğunu, akraba evliliklerinin yüksekliği nedeniyle bazı nadir hastalıkların Türkiye’de aslında “nadir” olmaktan çıktığını söyledi. Bu alanda dikey yapılanmaların ve özel programların gerekliliğine dikkat çekti.
Aile hekimi başına nüfus hedefi ve hekime başvuru sayısı tartışması
Sağlık Bakanlığının hedeflerine de değinen Pala, 2011 yılında “2023’te aile hekimi başına düşen nüfus 2 bin kişi olacak” hedefi konulduğunu, bugün ise 2026 hedefinin 2.800 kişi olarak açıklandığını söyledi. “Gerçekten 2.600 kişiyi bir aile hekimine vererek nitelikli bir birinci basamak hizmet sağlanacağını düşünüyorsanız bu mümkün değil.” diyen Pala, hekim sayısının arttığını ancak birinci basamağa odaklanmış bir sistem kurulmadığı sürece yapılan harcamaların büyük bölümünün “sağlık sermayesinin işine yarayacağını” savundu.
Hekime başvuru sayısını artırma hedefini de eleştiren Pala, “OECD ülkeleri içerisinde, Japonya’yı da geçtik, en fazla hekime başvuru sayısı olan 2’nci ülkeyiz.” dedi. İsveç, Norveç ve Portekiz’i örnek göstererek, “Bu ülkelerde insanlar bizden dört-beş yıl daha uzun yaşıyor ama hekime başvuru sayıları yılda 2-3 civarında. Siz bunu 13’e çıkarmaya çalışıyorsunuz.” ifadelerini kullandı. Hekime başvurunun artmasının yaşam süresini veya sağlıklı yaşam süresini uzatmadığını söyleyen Pala, “Bunu 13’e çıkartırsanız bundan ilaç firmaları, teknoloji firmaları, özel hastaneler kâr elde eder; bu, toplumun sağlığı açısından hiçbir amaca hizmet etmez.” dedi.
Şehir hastaneleri maliyeti, günlük 373 milyon lira ve Sayıştay bulguları
Şehir hastanelerine ayrılan ödenekleri “bütçeyi rehin almakla” eleştiren Pala, “Günlük maliyeti 373 milyon lira olarak koymuşsunuz. Bakanlığın bütçesinin yüzde 9’dan fazlasını şehir hastanelerine ayırıyorsunuz.” dedi. Bu payın ayrılmaması hâlinde Sağlık Bakanlığının 150 bin yeni personel istihdam edebileceğini savundu.
Pala, hizmet bedellerindeki yüzde 50’lik artışa da dikkat çekerek, geçtiğimiz yıl Plan ve Bütçe Komisyonuna sunulan şehir hastaneleri ödeneklerinin yüzde 17 aşıldığını, bunun gerekçesinin açıklanmasını istedi. Önceki Sağlık Bakanının şehir hastanelerinin maliyetinin 322 milyar avroyu bulabileceğini söylediğini hatırlatan Pala, “Hangi şehir hastanesine ne kadar para veriyorsunuz, daha ne kadar vereceksiniz, kaç yıl vereceksiniz; bunların hiçbirine yanıt maalesef veremiyorsunuz.” dedi.
Sayıştay raporlarına göre şehir hastaneleriyle ilgili bulguların her yıl arttığını dile getiren Pala, nihai tamamlama süreçleri yapılmayan işler, yer teslimi yapılmayan imalatlar, eksik ölçüm bedelleri, KDV istisnası uygulamalarındaki sorunlar, Ankara Şehir Hastanesi’nde ısıtma-soğutma giderlerinin tahsil edilmemesi, ticari alanlarla ilgili kronik problemler ve hizmet alımı süreçlerindeki hataları sıraladı. Uzman tabip dışındaki personellere “icap nöbeti” adı altında nöbet tutturulmasının da ciddi bir sorun olduğunu söyledi.
Kamu sağlık harcamaları, memnuniyet düşüşü ve sağlıkta şiddet
Kamu sağlık harcamalarının OECD’nin en düşük düzeylerinden birinde olduğunu belirten Pala, “2002 yılının gerisindesiniz.” dedi. Bunun sonucunda sağlık evi, verem savaş dispanseri ve acil yardım ambulansı sayısının azaldığını, bunun kabul edilebilir olmadığını ifade etti.
OECD’nin son raporuna atıf yapan Pala, “Türkiye, on yılda sağlıkta memnuniyetin 30 puanla en fazla azaldığı ülke.” dedi. Sağlık hizmetlerinden memnuniyet oranının yüzde 41’e kadar düştüğünü, Türkiye’nin Yunanistan’dan sonra en düşük memnuniyetin olduğu ülke konumuna geldiğini belirterek, “Bu kadar düşük memnuniyet hiçbirimiz için iyi değil çünkü bu, hizmete erişimde sıkıntı olduğunu çok net gösteriyor.” ifadesini kullandı.
Sağlık ve sosyal hizmet alanındaki istihdam oranının OECD ortalamasının çok altında olduğunu da vurgulayan Pala, “OECD’nin ortalaması yüzde 11, Almanya’nın yüzde 15, bizde yüzde 6.” dedi. Almanya’nın bu oranı daha da artırmayı hedeflediğini, Türkiye’den hekim ve hemşire göçü yaşandığını, bunun da “Giderlerse gitsinler.” söyleminin sonucu olduğunu savundu.
Sağlıkta şiddetin hız kesmeden arttığını söyleyen Pala, “Beş yılda 80 bine yakın olgu var ve yıllar geçtikçe artıyor. Buna hiçbirimizin sessiz kalmaması lazım.” uyarısında bulundu.
ASM grup elemanlarına kadro çağrısı
Konuşmasının sonunda sağlık çalışanlarının özlük haklarına da değinen Pala, özellikle Aile Sağlığı Merkezi (ASM) grup elemanlarının kadroya alınmasını istedi. “Sağlık çalışanları kadro bekliyor, hiç olmazsa ASM’lerdeki grup elemanlarını -20 bin kişi- bir an önce kadroya alın.” diyen Pala, asgari ücretin altında, iş ve gelir güvencesi olmadan çalıştırılmanın “Sağlık Bakanlığının utancı” olduğunu söyledi.
Pala, bu çalışma biçimini Bakanın da benimsemeyeceğini düşündüğünü ifade ederek, bu personelin kadroya geçirilmesi için adım atılması çağrısında bulundu.
“Ticarileştirilmiş sistemden vazgeçip kamucu modele geçilmeli”
Türkiye’de izlenen sağlık politikalarının derin eşitsizlikleri azaltmadığını, Sosyoekonomik Gelişmişlik Endeksi (SEGE) çalışmalarının da bunu ortaya koyduğunu belirten Pala, “Bu sistemin Türkiye’ye yanıt vermesi mümkün değil.” dedi.
“Bir kere, her şeyden önce, ticarileştirilmiş bu sistemden vazgeçmemiz lazım.” diyen Prof. Dr. Kayıhan Pala, sağlık sermayesine değil topluma kaynak aktaran kamucu bir sağlık politikasının gerekliliğini vurguladı. “Kamucu, eşit, ücretsiz, erişilebilir ve nitelikli bir sağlık sistemine ihtiyaç var.” diyen Pala, “Biz iktidara gelince bunu kurarız ama o kadar beklemeyelim çünkü sağlık en temel insan hakkıdır ve bu hakkın önüne de hiçbir engelin girmesine izin vermeyelim.” sözleriyle konuşmasını tamamladı.
Komisyon Başkanı Mehmet Muş, süresi dolmasına rağmen Pala’ya konuşmasını toparlaması için kısa süreli ek söz verirken, zaman zaman diğer milletvekillerinin karşılıklı laf atmalarıyla tartışmalar yaşandı. Muş, “Çok sağlıklı bir müzakere yapıyoruz, laf atmayın, size gelince siz de konuşun, herkes konuşacak.” diyerek oturumu sürdürdü.
Kaynak: CUMHA - CUMHUR HABER AJANSI