CHP’Lİ NİMET ÖZDEMİR: “KIBRIS ARTIK SADECE BİR ADA MESELESİ DEĞİL; ABD VE AB’NİN DOĞU AKDENİZ STRATEJİSİ TÜRKİYE’Yİ DIŞLAMAYI HEDEFLİYOR”
TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda konuşan CHP İstanbul Milletvekili Nimet Özdemir, Kıbrıs sorununun Türkiye’nin mavi vatan vizyonu, enerji jeopolitiği ve Doğu Akdeniz güvenlik mimarisinin merkezinde yer aldığını vurguladı. ABD’nin Güney Kıbrıs’la derinleşen askerî iş birliği, limanların Amerikan birliklerine açılması, ambargoların kaldırılması ve enerji alanında Rum yönetiminin çok uluslu şirketlerle yaptığı anlaşmaların Türkiye’yi dışlamayı amaçlayan bir kuşak oluşturduğunu belirten Özdemir; Rum Bakanının Şam ziyareti sırasında “Türkiye’yle deniz yetki anlaşması yapmayın” baskısı iddialarını hatırlatarak Dışişleri Bakanlığından yanıt beklediğini söyledi. Türk cumhuriyetlerinin Rum Kesimine “Kıbrıs Cumhuriyeti” statüsüyle büyükelçi atamasını kaygı verici bulan Özdemir, KKTC’de noter üzerinden yapılan ve tapuya işlenmeyen 285 bini aşkın taşınmazın İsrailli kişi veya şirketlerce alımına ilişkin net verinin bulunmamasının ciddi bir millî güvenlik sorunu olduğunu ifade etti ve bu konuda Bakanlığın izleme–önleme politikası olup olmadığını sordu.
CHP İstanbul Milletvekili Nimet Özdemir, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda Dışişleri Bakanlığının 2026 yılı bütçesi görüşmelerinde yaptığı konuşmada, Kıbrıs ve Doğu Akdeniz bağlamında Türkiye’nin karşı karşıya olduğu jeopolitik tehdit ve riskleri detaylı biçimde gündeme getirdi. “Dış politikadaki başarı ulusal mutabakatla gelir. Millî menfaatlerimiz önceliğimizdir. Doğru adımlarda yan yanayız.” diyerek sözlerine başlayan Özdemir, ancak bunun için bilgi taleplerine karşılık verilmesi ve önerilerin ciddiyetle değerlendirilmesi gerektiğini vurguladı.
“Kıbrıs artık yalnızca bir ada meselesi değildir”
Kıbrıs’ın Türkiye’nin enerji rotaları, mavi vatan vizyonu ve Doğu Akdeniz güvenlik mimarisi açısından kritik konumda olduğunu vurgulayan Özdemir, bölgedeki değişen dengelerin Kıbrıs’ı “stratejik bir deniz üssüne ve enerji geçiş noktası” hâline getirdiğini söyledi.
ABD’nin Güney Kıbrıs’la yaptığı askerî iş birliğinin artık açık ve sistematik bir politika hâline geldiğini belirten Özdemir, şu adımları sıraladı:
-
Güney Kıbrıs’ın ABD’nin yabancı askerî satışlar programına dâhil edilmesi,
-
ABD birliklerine limanların açılması,
-
Ortak çıkarma tatbikatlarının yapılması,
-
Silah ambargosunun kalıcı olarak kaldırılmasına yönelik tasarı,
-
CAATSA yaptırımlarının Türkiye’ye uygulanması.
Bu tabloyu “Kıbrıs meselesinde Amerika’nın artık açık biçimde taraf olduğu” şeklinde değerlendiren Özdemir, Fransa ve İngiltere’nin adadaki askerî varlığını genişletmesinin de aynı jeopolitik kurgunun parçası olduğunu söyledi.
“Garantör Türkiye bu planlamaların neresinde?”
Özdemir, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’a şu soruyu yöneltti:
“Garantör ülke olarak Türkiye'nin hakları ve statüsü bu planlamalarda neden yok sayılmaktadır? Bakanlığınız bu gelişmelere karşı hangi diplomatik ve askerî caydırıcılık stratejilerini geliştirmiştir?”
Doğu Akdeniz enerji kuşağı: “Türkiye’yi dışlayan bir hat hızla ilerliyor”
Güney Kıbrıs’ın Total, Shell gibi şirketlerle, ayrıca Birleşik Arap Emirlikleri, Katar, İsrail ve Mısır’la yaptığı enerji anlaşmalarının “Türkiye’yi devre dışı bırakan bir enerji kuşağı” oluşturduğunu söyleyen Özdemir, Şubat ayında Rum Dışişleri Bakanının Şam ziyareti sırasında gündeme gelen iddiaları hatırlattı:
“Avrupa Birliği ve Batı, Suriye yönetimine ‘Türkiye’yle deniz yetki anlaşması yapmayın’ diye baskı uyguluyor.”
Bu iddiaları 15 Nisan’da verdiği soru önergesiyle Bakanlığa sorduğunu ancak yanıt alamadığını hatırlatan Özdemir:
“Bu baskıya karşı hangi diplomatik adımlar planlanmıştır? Suriye ile deniz yetki alanı anlaşması yapılmamasının önündeki engel nedir?” sorularını yineledi.
“Türkiye olmadan Doğu Akdeniz’de güvenlik sağlanabilir mi?”
Mart ayında Cenevre’de düzenlenen toplantıda Kıbrıs konusunda hiçbir ilerleme kaydedilmediğini söyleyen Özdemir, Yunanistan’ın çok uluslu tatbikatlarına Güney Kıbrıs’ı dâhil ederken NATO üyesi Türkiye’nin dışlanmasını “Doğu Akdeniz’de güç mühendisliği” olarak nitelendirdi.
Türk cumhuriyetlerinin Rum Kesimine büyükelçi ataması
Özdemir, Türk dünyasından bazı devletlerin Güney Kıbrıs’ı “Kıbrıs Cumhuriyeti” kabul ederek büyükelçi atamasını da dikkat çekici bir gelişme olarak yorumladı:
“Bu konuda Bakanlığınızın politikası nedir? Daha önce soru önergesi verdim, yanıt alamadım.”
KKTC’deki mülkiyet riski: “285 binden fazla taşınmazın gerçek sahipliği bilinmiyor”
Özdemir, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İSEDAK toplantısında yaptığı “Yeni emperyalist oyunda Kıbrıs’ın menüye eklendiğine dair güçlü sinyaller alıyoruz” sözlerini hatırlatarak, KKTC’deki mülkiyet sorununun kritik bir güvenlik başlığı hâline geldiğini vurguladı.
KKTC’de tapuya işlenmeden, noter üzerinden yapılan 285 binden fazla taşınmaz satışının gerçek sahipliğine dair net veri bulunmamasının büyük risk olduğunu belirten Özdemir:
“Bu taşınmazların kaçının İsrailli kişi veya şirketlere ait olduğu bilinmemektedir. Bu ciddi bir millî güvenlik riskidir.” dedi.
Güneyde de benzer durumun yaşandığının AKEL tarafından dile getirildiğini hatırlatan Özdemir, bu konuda Bakanlığın KKTC hükümetiyle koordineli yürüttüğü bir izleme, düzenleme veya önleme politikası olup olmadığını sordu.
Konuşmasının sonunda 15 Kasım’da Rum tarafında KKTC bayrağının yakıldığı olayı gündeme getiren Özdemir, “Bu konuda bir açıklama yapıldı mı, yoksa biz mi görmedik?” diyerek Dışişleri Bakanlığından yanıt talep etti.
Kaynak: CUMHA - CUMHUR HABER AJANSI