CHP’Lİ ÜMİT ÖZLALE: “OKULDA YEMEK İÇİN PARA DEĞİL SİYASİ RİSK ENGEL, GELİN ORTAK BİR MODEL KURALIM”

TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda Millî Eğitim Bakanlığı bütçesi üzerine konuşan CHP İzmir Milletvekili Prof. Dr. Ümit Özla­le, çocuk yoksulluğu ve okulda bir öğün ücretsiz yemek meselesinin partiler üstü ele alınması gerektiğini söyledi. Finansman sorunu olmadığını, asıl çekincenin operasyonel zorluk ve siyasi risk olduğunu belirten Özla­le, tüm partilerin ve paydaşların temsil edildiği ortak bir çalışma grubu kurulmasını önerdi. KYK burslarının gıda fiyatları karşısında reel olarak en az yüzde 50 eridiğini, ilkokul–ortaokul düzeyinde derslik başına öğrenci sayısının özellikle İstanbul, Şanlıurfa, Diyarbakır gibi illerde 30’un çok üzerinde olduğunu vurgulayan Özla­le, okul öncesi eğitime Güneydoğu illerinden başlayarak daha fazla kaynak ayrılmasını, PISA’da üç alanda birden başarılı öğrenci oranının sadece yüzde 0,8 olmasının müfredattaki verimsizliğe işaret ettiğini söyledi. Devlet ve vakıf üniversitelerinin kampüslerinin yaşam boyu öğrenme ve teknoloji becerileri için halka açılması çağrısında bulundu.

Kasım 21, 2025 - 20:42
Kasım 21, 2025 - 21:04
CHP’Lİ ÜMİT ÖZLALE: “OKULDA YEMEK İÇİN PARA DEĞİL SİYASİ RİSK ENGEL, GELİN ORTAK BİR MODEL KURALIM”

CHP İzmir Milletvekili Prof. Dr. Ümit Özla­le, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda Millî Eğitim Bakanlığının 2026 yılı bütçesi üzerinde yaptığı konuşmada, eğitim politikalarına ilişkin somut öneriler ve uyarılar dile getirdi. Özla­le, konuşmasının başında tartışma konusu olan okulda bir öğün ücretsiz yemek konusuna özel bir not düşerek başladı.

Özla­le, Millî Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’le daha önce uçakta yaptığı bir sohbete atıfla, Bakanın okulda yemek projesine “bütçe gerekçesiyle” değil, operasyonel riskler nedeniyle temkinli yaklaştığını bildiğini söyledi. “Bugün bütün partiler çocuk yoksulluğuna aynı derecede hassasiyetle yaklaşıyor.” diyen Özla­le, asıl çekincenin gıda güvenliği ve bu çapta bir operasyonun yönetim riski olduğunu belirtti.

“Okulda Yemek İçin Ortak Çalışma Grubu Kurulsun”
Ümit Özla­le, okul yemeği meselesini çözmek için partiler üstü bir mekanizma kurulmasını önerdi.

“Bu işin bütçede yer almamasının sebebi para olamaz. Eğer mesele operasyon ve bu operasyonun getirdiği siyasi risklerse, gelin, tüm siyasi partilerin ortak bir şekilde riski üstleneceği bir yapı üzerinde çalışalım. Ortak bir çalışma grubu kuralım, riskleri masaya yatıralım, bir model üzerinde uzlaşalım.” dedi.

Özla­le, Komisyona bilgi veren Sulukule Gönüllüleri Derneğinin geliştirdiği modelin, sivil toplum ve yerel yönetimler iş birliğiyle ülke çapında uygulanabilir bir çerçeve sunabileceğini belirtti. “Bu çocuk yoksulluğu ve okulda yemek projesini kime anlattıysak, muhafazakârından sekülerine kadar karşılık buluyor.” diyen Özla­le, okul yemeğinin Türkiye’nin en önemli sosyal politika başlıklarından biri hâline geldiğini vurguladı.

“Eğitime Ayrılan Kaynak Reel Olarak Artmadı, KYK Bursları Yüzde 50 Eridi”
Eğitimin yıllar içinde milli gelir içindeki payının reel olarak artmadığını ifade eden Özla­le, demografik yapı da dikkate alındığında “hissedilir bir reel artıştan söz edilemeyeceğini” söyledi. Bir başka çarpıcı örnek olarak KYK burslarını gösteren Özla­le, bursların 300 liradan 3 bin liraya yükselmesinin nominal olarak 10 kat artış anlamına geldiğini, ancak gıda enflasyonu üzerinden yapılan hesaplamalarda bu bursların reel satın alma gücünün en az yüzde 50 düştüğünü kaydetti.

Bunun özellikle üniversite öğrencileri arasındaki yoksulluk ve beslenme sorunlarını artırdığını vurgulayan Özla­le, “Burada mutlaka bir düzeltme şart.” çağrısında bulundu.

“İlkokul ve Ortaokulda Hâlâ Ciddi Derslik Sorunu Var”
TÜİK’in Eğitim Hizmetlerinden Memnuniyet verilerine dikkat çeken Özla­le, özellikle çocukları ilkokul, ortaokul ve lisede olan ailelerin memnuniyetsizlik oranlarının belirgin biçimde arttığını hatırlattı. “Burada bir başarısızlık hikâyesi olduğunu kabul etmemiz gerekiyor.” diyen Özla­le, bunun temel sebeplerinden birinin derslik başına düşen yüksek öğrenci sayısı olduğunu söyledi.

Millî Eğitim Bakanlığı verileri ve ilçe millî eğitim müdürlüklerinin web sayfaları üzerinden yaptıkları çalışmada, resmî ve özel okullar birlikte değerlendirildiğinde dahi derslik başına öğrenci sayısının 30’un üzerinde olduğu çok sayıda yerleşim bulunduğunu belirtti. Özellikle İstanbul’un Sultangazi ve Esenyurt ilçeleri ile Şanlıurfa ve Diyarbakır gibi illerde çarpıcı bir yoğunluk olduğunu söyleyen Özla­le,

“Bizim hâlâ ciddi bir derslik problemimiz var. Eğitime ayrılan bütçenin sadece yüzde 15’i sermaye giderlerine gidiyor; bu oranla yeni derslik ihtiyacını karşılamak zor.” dedi.

“Okul Öncesi Eğitime, Özellikle Güneydoğu’da Daha Fazla Kaynak Ayrılmalı”
Özla­le, eğitim ekonomisi literatüründe “yatırım getirisinin en yüksek olduğu alan” olarak kabul edilen okul öncesi eğitime özel bir bölüm ayırdı. “Okul öncesinde 1 lira harcarsanız 7 lira getiri elde edersiniz; bu, bütün dünyada yapılan çalışmalarla ortaya konmuş bir gerçek.” diyen Özla­le, Türkiye’nin bu alanda iyi bir noktada olmadığını söyledi.

Net okullaşma oranlarına bakıldığında son 4–5 yıl içinde belirgin bir artış görülmediğini, hatta bazı yerlerde hafif düşüş yaşandığını belirten Özla­le, 3–5 yaş grubunda en büyük sorunun Güneydoğu illerinde olduğunu anlattı. Toplam nüfus içinde 3–5 yaş arası çocuk oranının yüksek olduğu illeri sıralayan Özla­le, Şanlıurfa, Şırnak, Mardin, Diyarbakır gibi şehirlerde okul öncesi yatırımların önceliklendirilmesini önerdi:

“Eğer fırsat eşitliğini çocuklarımızın hayata geldiği ilk andan itibaren yaşamasını istiyorsak, okul öncesi eğitimi Güneydoğu şehirlerinden başlamak üzere artırmamız gerekiyor.”

“PISA’da Üç Alanda Birden Başarılı Öğrenci Oranı Yüzde 0,8; Müfredatta Verimsizlik Var”
PISA sonuçlarının çok konuşulduğunu, fakat öğrencilerin üç alanda (okuma, matematik, fen) birden yüksek performans gösterme oranının yeterince tartışılmadığını söyleyen Özla­le, “PISA’da üç alanda da başarı gösterebilen öğrencilerimizin oranı sadece yüzde 0,8.” bilgisini paylaştı. Bu oranın, eğitim sisteminin derinlikli ve dengeli başarı üretmekte zorlandığını gösterdiğini belirtti.

Eğitim süresi ve PISA skorlarının birlikte incelendiği uluslararası grafiklere atıf yapan Özla­le, yatay eksende okulla geçirilen ortalama yıl sayısının, dikey eksende ise PISA ortalama skorlarının yer aldığı bir analize dikkat çekti:

“Türkiye’de insanlar yıl olarak ortalamanın üzerinde okula gidiyorlar ama o yıllar, PISA skorlarına yeterince yansımıyor. Yani okula gitme süremiz ortalamanın üstünde, PISA performansımız ise altında; burada bir verimsizlik problemi var.”

Bu durumun müfredat ve öğretim yöntemleri üzerinde daha fazla düşünülmesi gerektiğini gösterdiğini söyleyen Özla­le, “Önemli olan, okula kaç yıl gittiğiniz değil, o yıllarda hangi becerileri kazandığınız.” dedi.

“Yabancı Dil Öğretiminde 1980–90’ları Arıyoruz”
Prof. Dr. Ümit Özla­le, yabancı dil öğretimi ile ilgili dikkat çekici bir karşılaştırma da yaptı. Kendi yaşamından örnek vererek, Almanya doğumlu, işçi çocuğu olarak İzmir’de devlet okullarında okuduğunu, Bornova Anadolu Lisesi ve İzmir Fen Lisesinde çok iyi bir İngilizce eğitimi aldığını hatırlattı.

Avrupa Birliği ülkeleri ile Türkiye’de farklı yaş gruplarının en iyi bildikleri yabancı dilde yeterlilik oranlarını gösteren tabloları yorumlayan Özla­le, 45–54 ve 55–64 yaş gruplarının, 18–24 ve 25–34 yaş gruplarına göre daha yüksek yabancı dil yeterlilik oranına sahip olduğunu belirtti.

“Bu bile 1980’lerde, 1990’larda en azından yabancı dil öğretiminde bugüne göre daha başarılı bir tablo olduğunu gösteriyor.” dedi.

Özla­le, burada özel okulların da devlet okullarından ayrışmadığını, üç farklı vakıf üniversitesinde idarecilik yaparken gördüğü tabloya göre kolejlerden gelen öğrencilerin İngilizce düzeylerinin de “korkunç derecede yetersiz” olduğunu söyledi. Bugün birçok kolejin, orta ve orta-üst gelir grubundaki ailelerin çocuklarını devlet okulundan uzak tutmak için yüksek ücretler alan ancak eğitim kalitesi bakımından devlet okullarının bile gerisinde kalan yapılar hâline geldiğini savundu.

“Üniversite Kampüsleri Yaşam Boyu Öğrenme ve Teknoloji Merkezlerine Dönüşmeli”
Mesleki eğitim ve istihdam boyutuna da değinen Özla­le, meslek eğitimi mezunlarının sayısı ve istihdam oranlarına bakıldığında Türkiye’nin iyi bir noktada olmadığını söyledi. Bu tabloyu değiştirmek için üniversite kampüslerinin çok daha etkin kullanılması gerektiğini dile getirdi.

Türkiye’de 200’ün üzerinde üniversite bulunduğunu, bu üniversitelerin kampüslerinde altyapının (internet, sınıflar, atölyeler) genel olarak iyi olduğunu belirten Özla­le, “Ben eğitimin kalitesinden değil, fiziksel altyapıdan bahsediyorum.” diyerek şu öneriyi getirdi:

“Bu kampüsleri sadece öğrenci kartıyla girilen kapalı alanlar hâlinde tutmayalım. Yaşam boyu öğrenmenin, bölgedeki özel sektörün ve kurumların ihtiyaç duyduğu becerilerin verildiği teknoloji kampüsleri hâline getirelim.”

Dijital dönüşüm sürecinde 40 yaşındaki bir üniversite mezununun bile 5–10 yıl içinde işsiz kalma riskiyle karşı karşıya kalabileceğini hatırlatan Özla­le, bu nedenle kısa süreli, odaklı beceri programlarının önemine dikkat çekti.

Üniversite kampüslerinin kent ekonomisine sadece talep yaratan mekânlar olmaktan çıkarılıp, genç işsizlere, “ev gençlerine” ve 40–50 yaş üstü çalışanlara yeni beceriler kazandıran açık öğrenme merkezlerine dönüştürülmesini teklif eden Özla­le, “Yaşam boyu öğrenme, dijital dönüşüm döneminde en çok ihtiyaç duyacağımız alanlardan biridir.” dedi.

Prof. Dr. Ümit Özla­le, konuşmasını, eğitim bütçesinin sadece rakamlarla değil, derslik yatırımları, okul öncesi eğitim, adil fırsat eşitliği ve yaşam boyu öğrenme perspektifiyle yeniden düşünülmesi çağrısıyla tamamladı.

Kaynak: CUMHA - CUMHUR HABER AJANSI