CHP’Lİ YUNUS EMRE: “DEMİRTAŞ VE KAVALA KARARLARINI YOK SAYAMAZSINIZ, AVRUPA KONSEYİ’Nİ DEVRE DIŞI BIRAKARAK DIŞ POLİTİKA YÜRÜTÜLEMEZ”

TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda Dışişleri Bakanlığının 2026 yılı bütçesi üzerindeki görüşmelerde söz alan CHP İstanbul Milletvekili Prof. Dr. Yunus Emre, Avrupa Konseyi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının Türkiye’nin dış politikasında görmezden gelinemeyeceğini vurguladı. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın sunumunda Avrupa Konseyinden hiç bahsedilmemesini eleştiren Emre, “Kurucu üyesi olduğumuz Avrupa Konseyini sanki tamamen devre dışı bırakmışsınız.” dedi. Emre, Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala kararlarının uygulanmamasının Türkiye açısından “sistemin kalbine bırakılmış nükleer bomba” niteliğinde bir kriz olduğunu belirterek, AİHM’nin 18’inci madde ihlalinin sıradan bir karar olmadığını hatırlattı ve Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 311’inci maddesi uyarınca yeniden yargılama zorunluluğunu hatırlattı. Emre ayrıca, Fidan hakkında yayımlanan bir biyografide yer alan “Avustralya Büyükelçiliğinde siyasi ve ekonomik danışmanlık” iddiasını gündeme getirerek, “Geçmişte bir yabancı devlet namına çalışmış olmak bizim kurumlarımızda personel alımında engel sayılmıyor mu?” sorusunu yöneltti.

Kasım 18, 2025 - 23:17
Kasım 19, 2025 - 13:55
CHP’Lİ YUNUS EMRE: “DEMİRTAŞ VE KAVALA KARARLARINI YOK SAYAMAZSINIZ, AVRUPA KONSEYİ’Nİ DEVRE DIŞI BIRAKARAK DIŞ POLİTİKA YÜRÜTÜLEMEZ”


TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda Dışişleri Bakanlığının 2026 bütçesi görüşülürken, CHP İstanbul Milletvekili Prof. Dr. Yunus Emre söz alarak Türkiye’nin Avrupa Konseyi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve temel insan hakları yükümlülükleriyle ilişkisini tartışmaya açtı. Emre, konuşmasının başında Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’a yönelik kişisel olmayan, ilkesel bir soru yönelteceğini belirtti.

Hakan Fidan’a Soru: “Avustralya Büyükelçiliğinde Siyasi ve Ekonomik Danışmanlık Göreviniz Oldu mu?”

Emre, yakın zamanda Bakan Hakan Fidan hakkında yayımlanan bir biyografiye atıf yaparak, resmî özgeçmişte yer almayan bir iddiayı gündeme taşıdı. “Yakın zamanda sizinle ilgili bir gazeteci arkadaşımızın yayınladığı bir biyografi çıktı. Orada resmî öz geçmişinizde görmediğim bir görevinizden bahsediliyor.” diyen Emre, bu iddianın Avustralya Büyükelçiliğinde siyasi ve ekonomik danışman olarak çalışıldığına ilişkin olduğunu belirtti.

Bu bilginin doğrulanmasını isteyen Emre, konuyu “çıkar çatışması” başlığıyla ilişkilendirerek, “Daha önceden Silahlı Kuvvetlerde çalışmış bir kişinin ki daha sonra MİT müsteşarlığı yapmış, Başbakanlıkta müsteşar yardımcılığı yapmış, bugün de Dışişleri Bakanlığı yapan bir kişinin bir yabancı devlet namına Türkiye'de belli bir sözleşmeyle çalışması durumunun bizim tarihimizde çok örneğinin olduğunu düşünmüyorum.” dedi.

Bu tür bir geçmişin mevzuatla ilişkisini de sorgulayan Emre, “Bugün Dışişleri Bakanlığında, bulunduğunuz kuruluşta, geçmişte görev yaptığınız Türk Silahlı Kuvvetlerinde, Millî İstihbarat Teşkilatında biri personel olarak girmek üzere müracaat ettiğinde acaba geçmişte bir yabancı devlet namına çalışmış olması bir engel midir, bu nasıl değerlendirilir?” diye sordu. Fidan’ın daha önce mülakat komisyonlarında bulunmuş olabileceğini hatırlatarak, bu konudaki açıklamanın önemine işaret etti.

“Sunumunuzda Avrupa Konseyinin Adı Geçmedi, Bu Rahatsız Edici”

Konuşmasının ana eksenini Avrupa Konseyi ve AİHM kararlarına ayıran Yunus Emre, Bakan Fidan’ın sunumunda Avrupa Konseyinin adının hiç geçmemesine dikkat çekti. “Konuşma metniniz içerisinde Avrupa Konseyinin ismi hiç geçmedi.” diyen Emre, yazılı kitapçıkta da yalnızca bir kez, üstelik detaylandırılmadan anıldığını söyleyerek, “Sanki burada birçok ikili ilişkiler vurgulanıyor, çok taraflılık bakımından birçok kuruluştan bahsediliyor ama Avrupa Konseyini topyekûn sanki hem sunumunuzda hem genel olarak işleyişte devre dışı bırakmışsınız gibi bir izlenim ortaya çıkıyor.” ifadelerini kullandı.

Türkiye’nin Avrupa Konseyinin kurucu üyesi olduğunu hatırlatan Emre, bu kurumun önemine dikkat çekerek, “Bunu açıkçası rahatsız edici bulduğumu söylemek istiyorum. Biz Avrupa Konseyinin kurucu üyesiyiz Türkiye olarak ve gerçekten çok önemli Türkiye açısından bir kuruluş olduğunu belirtmek istiyorum.” dedi.

“AB Hedefi Konuşulurken Avrupa Konseyi Gerçeğini Görmezden Gelemezsiniz”

Dışişleri Bakanlığının Avrupa Birliği üyeliğini stratejik hedef olarak vurguladığını hatırlatan Emre, “Siz de Bakanlık olarak yaptığınız açıklamalarda Avrupa Birliği üyeliğinin bir stratejik hedef olduğunu söylüyorsunuz.” dedi. Ancak Avrupa Konseyi ile ilişkiler bu durumdayken AB hedefinin gerçekçi olmadığını savundu: “Netice itibarıyla Avrupa Konseyindeki durumu maalesef şu günkü şartlar içerisinde bulunan bir ülkenin Avrupa Birliği üyeliği çok büyük bir problem; bunun gerçekleşmesi çok zor.”

Türkiye’nin AB müzakerelerinde kritik bir eşik olarak Avrupa Konseyindeki “denetim sürecinden çıkma” şartını yerine getirdiğini hatırlatan Emre, “Müzakerelerin başlangıcı kararının oluşabilmesi Türkiye'nin Avrupa Konseyinde denetimden çıkmasıyla mümkün olmuştu.” dedi. 2017 Anayasa değişikliği sonrası Türkiye’nin tekrar denetim sürecine alınmasına dikkat çekerek, “Maalesef, ülkemiz Avrupa Konseyi tarihinde denetimden çıkmış bir ülke olarak tekrar denetime giren ilk örnek oldu.” değerlendirmesinde bulundu.

Avrupa Birliği’nin, Avrupa Konseyi organlarının raporlarını doğrudan referans aldığını da hatırlatan Emre, “Avrupa Birliği de biliyorsunuz hem Venedik Komisyonu kararlarını hem Avrupa Konseyinin denetim raporlarını doğal olarak Avrupa Birliğine üyelik konusunda da bir temel referans olarak kabul ediyor.” diyerek, Avrupa Konseyinin dışlanmasının AB sürecini de zayıflattığını vurguladı.

Demirtaş ve Kavala Kararları: “Bu, Sisteminin Kalbine Konmuş Nükleer Bomba Gibi Görülüyor”

CHP İstanbul Milletvekili Yunus Emre, konuşmasının merkezine Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala hakkında verilen AİHM kararlarını yerleştirdi. Bakan Fidan’ın daha önce Plan ve Bütçe Komisyonunda yaptığı konuşmaları hatırladığını söyleyerek, “Siz daha önceki konuşmanızda ‘Ben Meclisten bir şey saklamam.’ demiştiniz. Bu, bizim açımızdan değerlidir.” dedi ve bu sözün ışığında açık yanıt talep ettiğini belirtti.

Demirtaş ve Kavala dosyalarının yalnızca Adalet Bakanlığını ilgilendiren teknik bir mesele olarak görülemeyeceğini vurgulayan Emre, “Bu konu ‘Adalet Bakanlığının sahasında bir konudur ve onların meselesidir.’ diyemezsiniz. Dışişleri Bakanı olarak, Dışişleri Bakanlığı olarak Bakanlığınızın bu konuyla ilgili net bir ifadesini biz duymak istiyoruz.” dedi.

Bakanlığın geçmiş açıklamalarında, “Avrupalıların bu davaları siyasete taşıdığı” ve bu nedenle sorunun çözülemediği yönünde gerekçeler ileri sürüldüğünü hatırlatan Emre, son dönemde Avrupa Konseyi organlarının bu konuda sessiz kaldığını anımsattı: “Uzun süredir ne Avrupa Konseyinin Genel Sekreteri ne de Asamblenin Başkanı bu konularla ilgili bir açıklama bile yapmadı. Bizim de kendileriyle yaptığımız konuşmalarda, aslında bir şekliyle bu tutumunuzun önünü açmak bakımından böyle bir tavırlarının olduğunu da paylaştılar.”

Buna rağmen aradan iki yıldan fazla geçtiğini hatırlatan Emre, “Gerek Kavala gerek Demirtaş kararlarının uygulanmıyor olması Türkiye'nin önünde büyük bir engel olarak bulunuyor.” dedi.

AİHM’nin 18’inci Madde İhlali: “Amaç Farklı, Siyasi Saikle Tutuklama”

AİHM kararlarının rutin bir ihlal dosyası gibi ele alınamayacağını vurgulayan Emre, özellikle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 18’inci maddesi üzerinden verilen ihlale dikkat çekti. “Bu kararda diğer kararlardan farklı bir hüküm var, o da şu: 18’inci madde üzerinden bir karar verilmiş olması. Bu, AİHM kararlarında çok alışkın olunan bir durum değil.” dedi.

  1. maddenin anlamını özetleyen Emre, “Burada bizi ilgilendiren aslında üç hüküm var. Birincisi 5/1, makul şüphe yokluğu; ama onun ötesinde 18’inci madde bakımından asıl mesele şu: ‘Gerçek amaç başka, başka bir amaçla bu insan tutuklandı.’ deniyor.” ifadelerini kullandı.

Demirtaş dosyasında AİHM’nin, “Bir partiye siyaset yaptırmamak amacıyla dokunulmazlıkların kaldırıldığı ve Demirtaş’ın cezaevine konulduğunu” tespit ettiğini hatırlatan Emre, aynı şekilde Kavala kararında da “insan hakları alanında çalışan aktörleri caydırmak için tutuklama yapıldığı” sonucuna varıldığını anlattı.

AİHM Büyük Daire’de Türkiye temsilcisinin beyanlarının da kararda eleştirildiğini belirten Emre, “Adalet Bakanlığı temsilcisinin Demirtaş yargılamasında büyük dairede yalan söylediği, bu çok acı ama tutanaklarda yazıyor, karar metninde yazıyor.” diyerek, Türkiye’yi temsilen verilen ifadenin daha sonra kararda “gerçeği yansıtmadığı” tespitinin yer aldığını söyledi.

Bu nedenle, 18. madde ihlalinin Avrupa Konseyi sistemi içinde çok ağır bir kriz olarak görüldüğünü vurgulayan Emre, “Avrupa Konseyinde de bunu bir nevi sistemin ortasına atılmış bir nükleer bomba, 18’inci madde kapsamındaki ihlal kararının uygulanmaması durumunu sistemin kalbine bırakılmış bir nükleer bomba olarak değerlendiriyorlar.” dedi.

“AİHM Kararı Çıktıktan Sonra ‘Ben Tanımıyorum’ Diyemezsiniz”

Yunus Emre, AİHM kararlarının “beğenilse de beğenilmese de” hukuken bağlayıcı olduğuna dikkat çekerek, “Orta yerde bir mahkeme kararı var ve bu mahkeme kararı çıktıktan sonra davanın bir tarafı olarak Türkiye ‘Ben bu mahkeme kararını tanımıyorum.’ diyemez.” ifadelerini kullandı. Uluslararası mahkemenin yargı yetkisini kabul etmiş bir devletin, “Bu karar yanlış, uygulamayacağım.” deme lüksü olmadığını vurguladı.

Bu noktada sadece Anayasa’ya değil, Ceza Muhakemesi Kanunu’na da atıf yapan Emre, CMK 311’inci madde f bendini hatırlattı: “Ceza Muhakemeleri Kanunu'nun 311'inci maddesinde, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’yle ilgili bir ihlal mahkeme kararıyla tespit edildiyse bu bir yeniden yargılama sebebidir.” dedi. Demirtaş ve Kavala kararlarının bu kapsama girdiğini açıkça ifade ederek, “Bu kanun yokmuş gibi, böyle bir hüküm yokmuş gibi, Anayasa'nın 90'ıncı maddesi yokmuş gibi davranamayız.” uyarısında bulundu.

“Adalet Bakanına Gidiyoruz ‘Benim İşim Değil’, Dışişlerine Geliyoruz ‘Benim İşim Değil’”

Türkiye’de bu konuda bir muhatap bulmakta zorlandıklarını söyleyen Emre, sözlerinin kişisel değil kurumsal bir eleştiri olduğunu belirttikten sonra, “Adalet Bakanına söylüyoruz, ‘Benim işim değil.’ diyor, Dışişleri Bakanına söylüyoruz, ‘Benim işim değil.’ diyor. Kimin işidir, bu kimin işidir?” diye sordu. Bir mahkeme kararının uygulanmaması gibi temel bir konuda siyasi sorumluluk alacak makam bulmanın giderek zorlaştığını söyledi.

Komisyon Başkanı Orhan Erdem’in süre uyarısı üzerine son sözlerini toparlayan Emre, Hükümete bu konuda net bir tutum çağrısı yaptı: “Bu konuyla ilgili Hükûmetinizin görüşü nedir, bunların ortaya çıkması gerekir.”

Demirtaş Hakkında “AİHM Kararı Dışında Formül” İddialarına Tepki: “Anayasa Duruyor, Kanun Duruyor, Mutfağın Yoluna Bakılıyor”

Konuşmasının sonunda, medyada Selahattin Demirtaş’ın serbest bırakılmasına ilişkin haberleri de hatırlatan Emre, “Hele ki şu son, Demirtaş'la ilgili gazetelerde okuduğumuz durum bir facia.” dedi. Bu senaryoların AİHM kararına dayanmayan, farklı yollarla tahliye formülleri içerdiğini söyleyerek, “Birtakım haberler çıkıyor: Demirtaş'la ilgili salıverilme gerçekleşecek ama İnsan Hakları Mahkemesi kararına dayalı değil, başka bir şekilde gerçekleşecek.” ifadelerini kullandı.

Bu yaklaşımı “dehşet verici” yapan unsurun, mevcut hukuk düzeninin yok sayılması olduğunu vurgulayan Emre, “Az önce söyledim; Anayasa duruyor, Ceza Muhakemeleri Kanunu duruyor ama birtakım mutfaklarda pişirilen usullerle Türkiye'de bir mecra oluşturulmaya çalışılıyor.” sözleriyle uyarıda bulundu.

Konuşmasını, Hükümetten ve özellikle Dışişleri Bakanından Avrupa Konseyi, AİHM, Demirtaş ve Kavala kararları konusunda açık, net ve hukukla uyumlu bir açıklama beklediklerini vurgulayarak tamamlayan CHP İstanbul Milletvekili Prof. Dr. Yunus Emre, Komisyon üyelerini saygıyla selamladı. Oturum Başkanı Orhan Erdem, Emre’ye teşekkür ederek, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın yanıtları için söz hakkını saklı tuttuğunu belirtti.

Kaynak: CUMHA - CUMHUR HABER AJANSI