DEVA’LI SADULLAH KISACIK: “TARIMIN RUHU ÇÖKÜYOR, KIRSAL KALKINMADA BAŞARI HİKÂYESİ YAZAMADIK, SU YOKSA HİÇBİR ŞEY YOK”

TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda Tarım ve Orman Bakanlığının 2026 yılı bütçesini değerlendiren DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve Adana Milletvekili Sadullah Kısacık, tarım bütçesinin 542 milyar liraya karşılık faiz ödemelerine 2 trilyon 740 milyar lira ayrılmasını eleştirdi. Türkiye’nin en büyük riskinin kuraklık olduğunu vurgulayan Kısacık, su yönetiminde geç kalındığını, barajlar boşalmadan önce stratejik planlama yapılması gerektiğini söyledi. Tarımda toprağa bağlılığın zayıfladığını, köycülüğün öldüğünü, tarlaların avukat–eczacı–doktor gibi tarım dışı sermayeye geçtiğini belirterek kırsal kalkınma projelerinde “başarı hikâyesi yazılamadığını” dile getirdi. Gıda işletmelerinde eğitim düzeyinin düşüklüğüne dikkat çeken Kısacık, tüm gıda işletmesi sahiplerine zorunlu gıda güvenliği eğitimi çağrısında bulundu.

Kasım 26, 2025 - 09:36
Kasım 26, 2025 - 10:36
DEVA’LI SADULLAH KISACIK: “TARIMIN RUHU ÇÖKÜYOR, KIRSAL KALKINMADA BAŞARI HİKÂYESİ YAZAMADIK, SU YOKSA HİÇBİR ŞEY YOK”


TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda Tarım ve Orman Bakanlığının 2026 yılı bütçesi ele alınırken söz alan DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı, Parti Sözcüsü ve Adana Milletvekili Sadullah Kısacık, bütçe önceliklerinden kuraklık riskine, kırsal kalkınma projelerinden gıda güvenliği krizine kadar geniş bir çerçevede değerlendirme yaptı.

Konuşmasına bütçe büyüklüklerini karşılaştırarak başlayan Kısacık, Tarım ve Orman Bakanlığı bütçesinin 542 milyar lira, 2026 yılı faiz ödemelerinin ise 2 trilyon 740 milyar lira olduğuna dikkat çekti. “Tarım Bakanlığının bütçesinin yaklaşık 4 katından fazlasını faize veriyoruz.” diyen DEVA’lı milletvekili, ekonominin yanlış yönetildiğini savunarak, “Keşke ekonomimiz doğru yönetilseydi de milletin emeği, alın teri, vergisi çiftçimize, üreticimize gitseydi. Ama bugün faize daha fazla kaynak aktaran bir bütçeyi görüşüyoruz.” ifadelerini kullandı.

“KURAKLIK, TÜRKİYE’NİN EN BÜYÜK RİSKİ; SU BİTTİKTEN SONRA KONUŞMANIN ANLAMI YOK”
Türkiye’nin bugün karşı karşıya olduğu en büyük riskin kuraklık olduğunu vurgulayan Kısacık, çocukluğundan örnek verdi. 1867’den beri çiftçilik yapan bir aileden geldiğini hatırlatarak, “En iyi tohumu atmış, en iyi gübreyi vermiş olsanız da yağmur yağmazsa traktör, tohum, arazi, hiçbirinin anlamı kalmıyor; hepsi gökten gelecek birkaç damlaya bakıyor.” dedi.

Kuraklığın yeni bir mesele olmadığını, yıllardır etkisi artan bir trend hâlinde göllerin kurumasına yol açtığını söyleyen Kısacık, “Bu yıl ilk kez sulamada etkisini sert şekilde gördük. Çukurova’daki çiftçiler ilk kez suyu nöbet usulü aldılar, bazıları suya hiç erişemedi. Buna rağmen sanki barajlar hâlâ yüzde 80–90 dolulukta gibi yaşamaya devam ediyoruz.” sözleriyle su yönetimindeki plansızlığa dikkat çekti.

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz’ın kuraklıkla ilgili bir komisyon kurulduğunu, henüz ilk toplantının dahi yapılmadığını söylediğini hatırlatan DEVA Partili Kısacık, “Su bittikten sonra ‘Kuraklıkla ilgili ne yapacağız?’ı konuşmanın bir anlamı yok. Bu, on yıl, on beş yıl önce devletin gündemine girmeliydi.” dedi.

İran’dan örnek vererek, “İran Cumhurbaşkanı ‘Kuraklık böyle devam ederse Tahran’ı boşaltmak zorunda kalabiliriz.’ diyor. Bizde de benzer bir risk varken hâlâ suyu yönetmekte geç kalıyoruz.” değerlendirmesinde bulundu.

“TARIMIN RUHU DÜŞÜYOR, KÖYCÜLÜK ÖLÜYOR, TARIM EL DEĞİŞTİRİYOR”
Tarımda yapısal değişimin “sessiz ama derin” ilerlediğini söyleyen Kısacık, klasik “tarım bitti–tarım çok iyi” tartışmasının ötesine geçilmesini istedi. “Tarımın ruhu gittikçe düşüyor, tarımın o güçlü, toprağa bağlı dönemi hızla geride kalıyor.” diyen DEVA’lı milletvekili, Çukurova’dan gözlemlerini şöyle aktardı:

“Artık tarım el değiştiriyor. Tarlalara bakıyoruz; çiftçi çeviremiyor, Ziraat Bankasına borçlanmış, ipotek derken tarlasını satmak zorunda kalmış. Kim alıyor? Avukat alıyor, eczacı alıyor, doktor alıyor. Dün buğday ekilen yerde bugün bahçe var; dün mısır ekilen yer bugün bahçeye dönmüş.”

Bakanlığın bahçe tesisi için getirdiği izin sistemine de değinen Kısacık, “Bu düzenleme geç kalmış durumda. Dağ taş bahçe oldu. Stratejik ürünlerden bahçeye kayış var. Hâlâ sahada ‘İzin aldın mı?’ dediğinizde ‘Hayır.’ cevabını alıyorsunuz; ‘Arayan soran var mı?’ dendiğinde ‘Yok.’ deniyor. Yönetmelik kâğıt üzerinde, sahada karşılığı yok.” ifadelerini kullandı.

Köylere yapılan ziyaretlerde köyün sosyolojisinin büyük ölçüde boşaldığını anlatan DEVA Partisi Sözcüsü, “Köycülük ölüyor. Kahvede artık adam kalmamış, herkes çiftliğinde. Üretici dediğimiz kişi de çoğu zaman köyün sakini değil; sabah geliyor, işini yaptırıp gidiyor. Yumurtayı alabileceğiniz tavuk kalmamış, süt alabileceğiniz inek kalmamış.” dedi.

Bu tablonun kırsal kalkınma programlarıyla tersine çevrilmesi gerektiğini, ama bunun da başarılamadığını söyledi.

“KIRSAL KALKINMA PROJELERİNDE BAŞARI HİKÂYESİ YAZAMADIK”
Kırsal kalkınma projelerini “doğru fikir, eksik uygulama” diye özetleyen Kısacık, bu başlığın Türkiye için stratejik öneme sahip olduğunu ancak pratikte istenen sonucu vermediğini anlattı. “Kırsal kalkınma projelerinin mantığı şu: Zaten büyük çiftliği, mandırası olanlara rekabet gücünü artırmak için ek makine, ek tesis, ek ekipman veriyoruz. Yani mevcutları büyütüyoruz, yapısal dönüşüm yaratamıyoruz.” diye konuştu.

Tarım Bakanlığı yetkililerine açık çağrıda bulunan Sadullah Kısacık, “Eğer varsa söyleyin: ‘Bir ilçede nüfus 10 bindi, yaptığımız kırsal kalkınma projeleriyle 20 bine, 25 bine, 30 bine çıktı.’ diyebileceğiniz örnek bir proje var mı? Kırdan kente göç hâlâ devam ediyor. Bu kadar yatırım ve projeye rağmen, kırsalı çekim merkezi hâline getirebildiğimiz, nüfusu tersine çevirebildiğimiz bir örnek göremiyoruz.” dedi.

Adana’nın Feke ilçesini, dünyaya mantar ihracatı yapan ama mantar işleme tesisi olmayan bir bölge olarak örnek veren Kısacık, “İşte burada devlet aklının devreye girmesi gerekiyor. Devlet, proje fikrini üretmeli, ‘Burada şu kapasitede bir mantar işleme tesisi kurulmalı.’ deyip buna uygun yatırımcıyı bulmalı ve eşleştirmeli. Sadece çağrı açıp ‘Kim başvurursa onu destekleyelim.’ mantığıyla olmaz.” şeklinde konuştu.

Bu kapsamda KOSGEB, İŞKUR ve Bakanlığın koordineli bir modelle sahaya inmesi gerektiğini savunan Kısacık, mevcut kırsal kalkınma mekanizmasının büyük işletmeyi biraz daha büyüten ama yeni bir kırsal hikâye yazamayan bir yapıya dönüştüğünü söyledi.

GIDA GÜVENLİĞİ: “PATRONLAR SALMONELLA NEDİR BİLMİYOR, ZORUNLU GIDA EĞİTİMİ ŞART”
Sadullah Kısacık, Tarım ve Orman Bakanlığının en zor alanının gıda güvenliği olduğunu vurgulayarak, 2000’li yılların başında Türkiye’ye HACCP sisteminin geldiği dönemden itibaren gıda güvenliği danışmanlığı yaptığını anlattı.

Gıda işletmelerinde eğitim düzeyinin düşük olduğunu, sektörün önemli bölümünün “ata–dede işi” mantığıyla yürüdüğünü söyledi. Adana’daki Portakal Çiçeği Karnavalından çarpıcı bir örnek veren Kısacık, festivalde en çok döner satan büyük bir işletmenin sahibinin, pişmiş dönerin üzerine çiğ döner astığı görüntülerin gündeme geldiğini hatırlattı:

“Tarım İl Müdürlüğü ve zabıta geldi, karnavaldan çıkarıldı, 42 bin lira ceza kesildi, tesis kapatma cezası verildi. Bu kişi Adana’nın en büyük dönercilerinden biri. Verdiği demeçte ‘Ben ne bileyim salmonella nedir, salmonella diye bir şey varmış ama gerekli önlemleri alıyoruz.’ dedi.”

DEVA’lı milletvekili, bu örneğin gıda sektöründeki zihniyet problemini gösterdiğini ifade ederek, “Adam festivalde en çok satan dönerci, ama salmonellayı bilmiyor; ‘Ben cahil bir adamım, ilkokul mezunuyum.’ diyor. Bu profil, maalesef birçok gıda işletmesi sahibinde var.” dedi.

Geçmişte pek çok işletmeye gıda mühendisi zorunluluğu getirildiğini, ancak ustaların gıda mühendislerinden daha baskın olduğunu ve mühendislerin birçok işletmede fiilen devre dışı bırakıldığını anlattı. Bugünkü toplu zehirlenme olaylarının da bu tabloyla doğrudan ilişkili olduğunu savundu.

Kısacık, çözüm önerisini net ifadelerle ortaya koydu:
“Tüm gıda işletmesi sahipleri ve ortakları için zorunlu gıda güvenliği eğitimi getirilmelidir. Ticaret odalarıyla, meslek örgütleriyle birlikte bu eğitimler organize edilmeli, ‘bakteri nedir, üreme nedir, hijyen nedir, sanitasyon nedir’ en temel düzeyde anlatılmalıdır.”

Büyük mandıra sahipleri de dâhil olmak üzere birçok işletme sahibinin bu temel kavramlardan habersiz olduğunu belirten Kısacık, “Patronları eğitmeden alttaki sistemi düzeltmemiz mümkün değil.” diyerek sözlerini tamamladı.

Kaynak: CUMHA - CUMHUR HABER AJANSI