Gelecek Partili Kani Torun: “AYM ve AİHM kararları uygulanmıyorsa Türkiye’nin hukuk devleti iddiası slogan olarak kalır”
TBMM Genel Kurulunda Türkiye Büyük Millet Meclisi, Dışişleri ve Adalet Bakanlığı bütçeleri üzerine YENİ YOL Grubu adına konuşan Gelecek Partisi Bursa Milletvekili Dr. Kani Torun, iç barış sürecinden Suriye ve Gazze’deki gelişmelere, Karabağ sonrası bölgesel entegrasyon ihtiyacından Doğu Türkistan ve Afrika politikalarına, Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyi ilişkilerinden KHK mağduriyetleri, AYM ve AİHM kararlarının uygulanmaması ve belediyelerde yolsuzluk soruşturmalarına kadar geniş bir çerçevede iktidarı eleştirdi. Torun, “Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala neden hâlâ içeride, bunu uluslararası platformlarda kimseye izah edemiyoruz.” diyerek hem hukuk devleti vurgusu yaptı hem de devlete karşı işlenen suçlarda kapsamlı bir af ve “eve dönüş yasaları” çağrısında bulundu.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda TBMM Başkanlığı, Dışişleri Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı bütçelerinin birlikte görüşüldüğü turda, YENİ YOL Partisi Grubu adına söz alan Gelecek Partisi Bursa Milletvekili Dr. Kani Torun, Genel Kurulu ve bakanlık temsilcilerini selamlayarak konuşmasına başladı. Torun, üç kurumun aynı oturumda ele alınmasını, Türkiye’nin iç ve dış siyaset açısından kritik bir dönemden geçtiği bir zamanda “önemli bir fırsat” olarak değerlendirdi.
“İç barış modeli bölge için eşine az rastlanacak bir örnek olabilir”
Torun, Türkiye’de son bir yılı aşkın süredir yürütülen barış ve normalleşme çabalarına atıf yaparak, “Türkiye’nin iç barışını sağlayıp vatandaşlarına eşit, müreffeh ve özgür bir yaşam sunması, bölge için eşine az rastlanacak bir modeldir.” dedi. Çatışma tecrübesi yaşamış tüm toplumların bu süreci yakından takip ettiğini belirterek, iç barış vizyonunun bölgesel etkisine işaret etti.
Bu çerçevede en kritik başlıklardan birinin Suriye’de kalıcı barış olduğunu söyleyen Torun, Suriye’deki iç savaş ve devrim sürecinin ardından diplomatik tanınma, büyükelçilikler ve ziyaretler üzerinden “meşruiyet zemininde yeni bir evreye geçildiğini” ifade etti. Ancak iç savaşın dinamikleri ortadan kalkmadan tam bağımsızlık ve kalıcı barışın mümkün olmayacağını belirtti.
“Suriye’de çözüm: Kapsayıcı anayasa, SDG ile mutabakat ve entegrasyon”
Torun, Şam ile SDG (Suriye Demokratik Güçleri) arasında süren temaslara dikkat çekerek, “Tarafların diyalog zemininin hiç kopmadığını, zaman zaman yapıcı adımlar atıldığını biliyoruz.” dedi. Türkiye’nin bu süreçte çekingen değil, “güvenilir arabulucu” rolüyle sahada aktif olması gerektiğini vurguladı.
“Türkiye aciz bir devlet değildir, sınırlarına ve bağımsızlığına yönelik her tehdidi bertaraf edecek güçtedir.” diyen Torun, içeride atılan barış adımlarının nasıl terör örgütüyle mücadelede bir zafiyet olarak görülmemesi gerekiyorsa, sınır ötesinde SDG ile atılacak yumuşama adımlarının da “zafiyet değil, olgun devlet geleneğinin tezahürü” olduğunu söyledi.
Torun, Suriye’de her grubu kapsayan, farklılıklara saygılı, demokratik ve üniter bir modelin inşa edilmesi gerektiğini ifade ederek, “İller bazında yerel yönetimlerin güçlendirildiği, eğitim, sağlık ve yerel polisin seçilmiş yerel otoriteye bağlı olduğu bir yapı, Kamışlı ve Haseke kadar Lazkiye ve Süveyda’da da iç barışı sağlayacaktır.” değerlendirmesinde bulundu. Böyle bir yönetim modelinin Türkiye tarafından kaleme alınması ve kuruluş aşamasında desteklenmesi çağrısında bulundu.
SDG’ye uyarı: “Maksimalist yaklaşım barışın düşmanıdır”
Kani Torun, SDG’ye de doğrudan mesaj vererek, “Maksimalist yaklaşım makulün düşmanıdır ve barışa hizmet etmez.” dedi. SDG’nin imzaladığı mutabakatın uygulanması için adım atması gerektiğini belirterek, özellikle askerî güçlerin entegrasyonu ve sınır kapılarının merkez yönetime devrinin, SDG hakkındaki şüpheleri azaltacak kritik hamleler olacağını söyledi.
Gazze ve BM kararı: “Ateşkes var ama ihlaller sürüyor, Türkiye’nin sesi yetersiz”
Torun, 7 Ekim sonrası İsrail saldırılarının topyekûn bir katliama dönüştüğünü belirterek, Gazze’de on binlerce sivilin hayatını kaybettiğini, yüz binlercesinin yaralandığını, milyonların yerinden edildiğini hatırlattı. Ekim ayı başında ara buluculuk çabalarıyla bir ateşkes sağlandığını, 17 Kasım 2025’te BM Güvenlik Konseyi’nin Trump tarafından sunulan planı onayladığını, planın İsrail güçlerinin kademeli çekilmesini ve insani yardımların yeniden ulaşmasını öngördüğünü ifade etti.
Ancak buna rağmen hava saldırıları, top atışları ve sivil hedeflere yönelik ihlallerin sürdüğünü dile getiren Torun, “Gazze’de insani koşullar hâlâ felç durumda. Hükûmetin ateşkes ve BM kararı ortadayken güçlü bir itirazını, somut tedbirini göremedik.” diyerek iktidarı eleştirdi.
Refah Sınır Kapısı’nın hâlâ tam kapasite çalışmadığını, yardımların Gazze’ye giremediğini söyleyen Torun, İsrail’in kurulmak istenen istikrar gücünde Türkiye’yi görmek istemediğini hatırlatarak, Türkiye’nin bu görev gücünde karar alıcı rol üstlenmesi gerektiğini söyledi. Bu adımı “sadece diplomatik veya askerî hamle değil, bölgesel sorumluluk” olarak tanımladı.
İsrail’in Gazze’de demografiyi değiştirme çabalarına da dikkat çeken Torun, “Gazze Filistin halkınındır. Yerinden edilmeyi ‘insani gerekçe’yle meşrulaştıran hiçbir argüman kabul edilmemelidir.” diyerek komşu ülkelerin farkındalığının artırılmasını istedi.
Karabağ sonrası Ermenistan sınırı ve bölgesel entegrasyon çağrısı
Konuşmasında Karabağ sorununun çözüm sürecine de değinen Torun, Azerbaycan ile Ermenistan arasında ABD’de yapılan Aliyev–Paşinyan görüşmesinin önemine işaret etti. Bölgedeki ulaştırma koridorları gündemdeyken, Türkiye’nin Ermenistan’la sınır kapısını açmakta geciktiğini belirtti.
“Türkiye bu bölgedeki hiçbir ülkeye sınırlarını kati şekilde kapatma lüksüne sahip değildir.” diyen Torun, uzun vadeli vizyon olarak bölge ülkeleriyle AB benzeri ekonomi temelli entegrasyon ve bölgesel birlik adımlarının atılmasını önerdi. TBMM’nin dostluk grupları ve özel komisyonlarla bu sürece öncülük etmesi gerektiğini söyledi.
Doğu Türkistan: “Zulme karşı duruş ile Çin’le temas arasındaki çizgiyi koruyun”
Torun, Çin’in Doğu Türkistan’daki uygulamalarına da değinerek, toplama kampları, ibadet özgürlüğünün kısıtlanması ve asimilasyon politikalarına dikkat çekti. “Çin’in dünya arenasındaki güç artışı, Doğu Türkistan konusunda seslerin kısılmasına yol açıyor. Ülkemizin bu konuda kapsamlı bir çalışmasına maalesef şahit olamıyoruz.” dedi.
Çin sermayesine tanınan kolaylıkları ve iktidara yakın çevrelere dönük “kültürel gezi” adı altındaki programları eleştiren Torun, “Zulme karşı duruşumuz ile diplomatik temaslar arasındaki çizgi korunmalı, Doğu Türkistan’daki zulme karşı en güçlü ses çıkarılmalıdır.” çağrısında bulundu. Türki cumhuriyetlerle ilişkilerin bu konuda da güçlendirilmesini önerdi.
Sudan ve Afrika politikası: “Sadece ticari fırsat değil, barış ve istikrar vizyonu”
Kani Torun, Türkiye’nin Afrika politikasının ticari fırsatlar kadar barış ve insani dayanışmayı da öncelemesi gerektiğini vurguladı. Sudan’da ordu ile hızlı destek kuvvetleri arasında başlayan çatışmaların, bölgesel ve küresel aktörlerin katılımıyla vekâlet savaşına dönüştüğünü belirterek, on binlerce kişinin hayatını kaybettiğini, milyonların yerinden edildiğini, açlık ve salgınların başladığını anlattı.
Bu savaşın yalnız Sudan değil, Afrika Boynuzu, Sahra hattı ve Kızıldeniz güvenliği açısından da risk oluşturduğunu belirten Torun, “Bu istikrarsızlık, göç akımlarından ticaret yollarına kadar Türkiye’yi doğrudan etkiliyor.” dedi. Sudan halkının barışa kavuşmasının, Türkiye’nin Afrika’da “adalet ve istikrar temelli politika”sını güçlendireceğini söyledi.
AB, vize krizi ve siyasi ahlak yasası çağrısı
Konuşmasında Türkiye–AB ilişkilerine de geniş yer veren Torun, yeni müzakere başlığı açılmadığını, özellikle Schengen vizesi konusunda iş insanlarından akademisyenlere kadar birçok vatandaşın ciddi sıkıntı yaşadığını belirtti. 2016’da dondurulan vize muafiyeti sürecinin yeniden canlandırılması gerektiğini söyleyerek, bunun şartlarından olan siyasi ahlak yasasının bir an önce çıkarılması çağrısında bulundu.
Her gün yolsuzluk haberleriyle sarsılmanın, bu alanda adım atılmasının hem içeride hem uluslararası alanda Türkiye’nin imajını güçlendireceğini belirten Torun, Avrupa Konseyi ile ilişkilerin de “kırılgan zeminde” yürüdüğünü ifade etti.
“AYM ve AİHM kararları uygulanmıyor, Meclis kendi üyesinin hukukunu koruyamadı”
Torun, Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının uygulanmamasına özel bir başlık açarak, “Anayasa Mahkemesi kararları uygulanmıyor, AİHM kararları uygulanmıyor. Tutuklu bir milletvekili, AYM kararına rağmen gelip burada yemin edemedi. Meclis kendi üyesinin hukukunu koruyamadı.” dedi.
Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi üyesi olduğunu hatırlatan Torun, dönem toplantılarında ve yabancı heyetlerin ziyaretlerinde sürekli Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala dosyalarının gündeme geldiğini belirterek, “Artık iktidar partisinden milletvekilleri bile bu konuda tatmin edici bir açıklama yapamıyor.” ifadelerini kullandı.
“AİHM daha kaç karar almalı, AYM kararlarının uygulanması için daha ne söylemeli?” diye soran Torun, Adalet Bakanının “Türkiye bir hukuk devletidir.” ifadesinin slogan olarak kalmaması gerektiğini vurguladı.
Eve dönüş yasası, af ve KHK mağdurları için çağrı
Torun, “eve dönüş yasaları”nın çıkarılmasının gündeme alınmasını isteyerek, “Eline silah almamış insanlar, örgüt farkı gözetilmeksizin evlerine dönmelidir. Devlete karşı işlenen suçlarda geniş kapsamlı bir affı artık konuşmak zorundayız.” dedi. Devletin, vatandaşlarıyla barışması gerektiğini, toplumsal kucaklaşmanın ancak bu şekilde tamamlanabileceğini savundu.
KHK mağduriyetlerine de değinen Torun, 2016’dan bu yana haksız yere işini, itibarını, hürriyetini kaybeden insanların bulunduğunu, devletin bu alanda “şefkat elini uzatmak zorunda” olduğunu belirtti.
Tutuksuz yargılamanın esas olması gerektiğini hatırlatarak, “Haksız olarak, özgürlüğün bir an dahi kişinin elinden alınması geri dönüşü olmayan bir hatadır.” dedi. Vatandaşların iddianame dahi olmadan yıllarca cezaevinde kaldığını, bu tabloya son verilmesi gerektiğini söyledi.
“Yolsuzlukla mücadele edilecekse, son 20 yılın tüm siyasetçileri ve bürokratları incelensin”
Konuşmasının sonunda belediyelerde yürütülen yolsuzluk soruşturmalarına değinen Torun, yolsuzlukla mücadelenin önemine vurgu yaparken, iki noktaya dikkat çekti:
“Bir: Mücadelenin evrensel hukuka uygun yöntemlerle yürütülmesi. İki: Yolsuzluğu yapan kim olursa olsun, üzerine gidilmesi.”
Adaletin yargılananın kimliğine, konumuna veya siyasi pozisyonuna göre şekillenemeyeceğini belirten Torun, “Eğer niyetiniz gerçekten yolsuzlukla mücadeleyse, gelin, son yirmi yılda görev alan tüm siyasilerin, bürokratların ve birinci derece yakınlarının mal varlığı araştırılsın; izah edilemeyen artışlar hazineye irat kaydedilsin. Var mısınız?” çağrısında bulundu.
“Hukuk siyasi mühendislik aracı olmaktan çıkarılmadan, hâkim ve savcıların talimatla değil vicdani kanaatleriyle karar vermesinin önü açılmadan ne uluslararası arenada güvenle adım atabiliriz ne de ekonomik hedeflere ulaşabiliriz.” diyen Torun, konuşmasını TBMM, Adalet ve Dışişleri bütçelerinin “eş güdüm içinde ilerlemesi” temennisiyle tamamladı. Sözleri YENİ YOL ve CHP sıralarından alkış aldı.
Kaynak: CUMHA - CUMHUR HABER AJANSI