SAADET PARTİLİ MEHMET KARAMAN: “ÖĞRETMENİ YÜCELTMEYEN BU EĞİTİM BÜTÇESİ NESLİ İHYA EDEMEZ, KUL HAKKINI DA KORUYAMAZ”

TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda Millî Eğitim Bakanlığı bütçesi üzerine konuşan Saadet Partisi Samsun Milletvekili Mehmet Karaman, 2026’da MEB’e ayrılan 1 trilyon 943 milyar 965 milyon TL’lik kaynağın enflasyon karşısında eridiğini, bütçenin yüzde 83’ünün maaş ve zorunlu giderlere, yalnızca yüzde 8,3’ünün yatırıma ayrıldığını söyledi. Deprem bölgesine özel alt program bulunmamasını, öğretmen maaşlarının yoksulluk sınırının altında kalmasını, 86 bin ücretli öğretmen ve mülakat uygulamasını “kul hakkı” vurgusuyla eleştiren Karaman, Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli, Millî Eğitim Akademisi, okul bütçeleri, temizlik ve güvenlik personeli eksikliği ile müfredatın hazırlık sürecine ilişkin endişelerini dile getirdi.

Kasım 20, 2025 - 18:26
Kasım 20, 2025 - 22:41
SAADET PARTİLİ MEHMET KARAMAN: “ÖĞRETMENİ YÜCELTMEYEN BU EĞİTİM BÜTÇESİ NESLİ İHYA EDEMEZ, KUL HAKKINI DA KORUYAMAZ”


TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda Millî Eğitim Bakanlığı, Yükseköğretim Kurulu, ÖSYM ve YÖKAK’ın 2026 yılı bütçelerinin görüşüldüğü toplantıda söz alan Saadet Partisi Samsun Milletvekili Mehmet Karaman, eğitim bütçesine dair eleştirilerini “vicdan, ahlak ve kul hakkı” vurgusuyla anlattı.

Konuşmasına, bütçeyi yalnızca teknik bir metin olarak görmediklerini belirterek başlayan Karaman, “Bugün, burada, yalnızca bir bakanlığın bütçesini değil, bu milletin vicdanını, ahlakını, çocuklarımızın geleceğini, devletin kul hakkına bakışını ve bir medeniyet iddiasının inşa edilip edilmediğini konuşacağız.” dedi. Eğitim bütçesinin “bir milletin evladına hangi gözle baktığını gösteren ayna” olduğunu ifade eden Karaman, “Bu kaynak nesli ihya etmiyorsa, okulları güçlendirmiyorsa, öğretmeni insan onuruna yakışır bir statüye taşımıyorsa o bütçe rastgele harf ve rakam dizisinden ibaret kalır.” değerlendirmesinde bulundu.

“Sorun bütçenin büyüklüğünde değil, adaletindedir”
Karaman, 2026 yılı için Millî Eğitim Bakanlığına 1 trilyon 943 milyar 965 milyon TL ayrıldığını hatırlatarak, “Rakam büyük görünmektedir, bir önceki yıla göre yüzde 34 artış vardır fakat bu artış yüksek enflasyon ve kur kaybı karşısında reel olarak erimiştir.” dedi. TÜİK’in açıkladığı enflasyon oranlarının bile bütçe artışını sınırladığını savunan Karaman, “Bütçe yalnız TÜİK’in ekim ayı enflasyon artışına kadar artmıştır ki gerçekçi değildir.” ifadesini kullandı.

Bakanlığın bütçe kompozisyonuna dikkat çeken Karaman, “Toplam bütçenin yüzde 73,9’u personel giderleri, yüzde 9’u SGK primleri, yüzde 6,9’u mal hizmet alımı, yüzde 8,3’ü yatırım, yüzde 2’si sosyal desteklerdir. Yani her 100 liranın 83 lirası maaş ve zorunlu giderlere, yalnız 8 lirası okul inşaatı, güçlendirme, altyapı ve dönüşüme gitmektedir.” dedi. Bu tablonun “mevcut düzeni zor bela idare eden ama geleceği kurmakta aciz kalan bir bütçe” anlamına geldiğini söyledi.

Geçmiş yıllarla karşılaştırma yapan Karaman, “1998’de eğitim yatırımlarının bütçe içindeki payı yüzde 30’du, 2002’de yüzde 17’ydi, bugün ise yüzde 8,3’e düşmüştür. Yirmi yılda yatırım payının yarıdan fazla eridiğini görüyoruz.” ifadelerini kullandı.

Deprem bölgesine ayrı program yok eleştirisi: “Konteyner okullar kalıcılaştı”
Karaman, 6 Şubat depremlerinin eğitimde yarattığı tahribata da değindi. “6 Şubat depremlerinde 3 milyon 700 bin öğrenci doğrudan etkilendi, 12 bin 900 derslik kullanılamaz hâle geldi.” diyen Karaman, 2026 bütçesinde deprem bölgesi için ayrı bir alt program bulunmadığını söyledi. “Kaynaklar dağınık, izlenebilir değil. İllerin kaçı için güçlendirme tamamlandı? Kaç okul afet dirençli hâle getirildi? Kaç okul hâlâ konteynerde? Bu soruların cevabı yok.” ifadesini kullandı.

Afetin üzerinden üç yıl geçtiğini hatırlatan Karaman, “Konteyner okullar kalıcılaştı ve afet bölgesinde nesiller risk altında, bu durum kabul edilemez.” dedi. Çocukların çadırda ve konteynerde eğitime mahkûm edilmesini “kul hakkı meselesi” olarak nitelendiren Karaman, “Çocuğu çadırda, konteynerde, soğuk sınıfta eğitime mahkûm etmek devletin zimmetinde emanete ihanet sayılır.” ifadesini kullandı.

“Yeni öğretmen yoksulluk sınırının yüzde 43 altında”
Eski bir öğretmen olarak kürsüde bulunduğunu hatırlatan Karaman, öğretmenlerin ekonomik durumuna ilişkin detaylı rakamlar paylaştı. TÜRK-İŞ’in 2025 yılı için açıkladığı yoksulluk sınırının 92 bin 547 TL olduğunu belirten Karaman, “Yeni öğretmen maaşı 52 bin TL, kıdemli öğretmen maaşı 67 bin TL’dir. Yeni öğretmen yoksulluk sınırının yüzde 43 altında, kıdemli öğretmen yüzde 27 altında yaşamaktadır.” dedi.

Bu tabloyu “hangi vicdan, hangi iman, hangi adaletle açıklayabileceğimizi” soran Karaman, “Bir öğretmenin yoksulluk sınırının altında yaşadığı bir ülkede öğretmenlerimiz öğrencilere ancak sabretmeyi öğretebilirler.” değerlendirmesinde bulundu. Öğretmenlik mesleğini “bu milletin yüz akı, kurtuluşunun teminatı” olarak tanımlayan Karaman, mevcut ekonomik koşulların öğretmenlere “yakışmadığını” dile getirdi.

“86 bin ücretli, 50 bin sözleşmeli öğretmen; ucuz iş gücü anlayışı”
Karaman, Millî Eğitim sisteminde görev yapan 86.136 ücretli öğretmen ve yaklaşık 50 bin sözleşmeli öğretmenin, 1 milyonluk öğretmen kitlesinin yaklaşık yüzde 13’ünü oluşturduğunu söyledi. Ücretli öğretmenlerin ders başı ücretinin kadrolu öğretmenin yarısından da az olduğunu belirten Karaman, “Aynı sınıfa aynı derse giren 2 öğretmenden 1’inin asgari ücret altı muamelesi görmesi eğitimde kaliteyi değil kırgınlığı büyütür.” dedi.

Bu durumu “ucuz iş gücü anlayışının ürünü” olarak nitelendiren Karaman, “Ucuz iş gücü görülerek yürütülen bir eğitim sisteminin milyonlarca çocuğa umut olması mümkün değildir çünkü okullar ticarethane değil, ilim ve irfan yuvasıdır.” ifadelerini kullandı. Millî Görüş geleneğinin ilkesine atıf yapan Karaman, “Bizim temel ilkelerimizden biri ‘İnsanı yücelt ki devlet yücelsin.’ düsturudur. Bugün öğretmeni yüceltmeyen bir sistemin nesli yüceltmesi beklenemez.” dedi.

Ücretli öğretmenliği ayrıca “psikolojik bir yıkım” olarak tanımlayan Karaman, “Bir öğretmenin geçici personel gibi görülmesi eğitime yapılabilecek en büyük haksızlıklardan biridir. Aynı sınıfta aynı işi yapana yarım maaş vermek kul hakkıdır. Bu model kaldırılmalı, tüm öğretmenler kadrolu statüye geçirilmelidir.” çağrısında bulundu.

Mülakat eleştirisi: “Bu sistem doğrudan kul hakkıdır”
Öğretmen atamalarında uygulanan mülakat sistemini sert sözlerle eleştiren Karaman, “Mülakat gibi mülakat ısrarı öğretmen adaylarının vicdanında kapanmaz yaralar açmıştır.” dedi. KPSS’de 90-95 puan alan gençlerin mülakatta 55-60 puan verilerek elendiğini belirten Karaman, “Aylarca çalışarak alınan hakkın bir odada on-yirmi dakikalık değerlendirmeyle heba edilmesi sadece adaletsiz değil, doğrudan kul hakkıdır.” ifadesini kullandı.

“Mezkur sürede hangi parametre ve hangi ölçüt bu değerlendirmeyi haklı kılar?” diyen Karaman, mülakat sisteminin liyakati gölgelediğini, şeffaf olmadığı için kazanan adayların yeterliğinin bile tartışılır hâle geldiğini savundu. “Bakanlık burada doğru değerlendirmeler yapmış olsa dahi töhmet altında kalıyor.” dedi. Danıştay kararlarına rağmen mülakatın sürdürülmesini kabul edilemez bulduğunu ifade eden Karaman, “Liyakat yoksa bereket olmaz, liyakat yoksa eğitim kurur, adalet solar, toplum dağılır; liyakati öldüren sistem geleceği de öldürür. Hem kendiniz için hem de geleceğimiz için bu şekilde mülakat yapmaktan lütfen vazgeçiniz.” çağrısında bulundu.

Özel okul öğretmenleri ve taban ücret talebi
Karaman, özel okullarda yaklaşık 180 bin öğretmenin görev yaptığını ve çoğunun asgari ücret düzeyinde maaş aldığını söyledi. “Sigortası düşükten yatırılıyor, yaz tatilinde maaşı kesiliyor; devlet bu tabloyu görmezden geliyor.” diyen Karaman, özel okullara sağlanan dolaylı teşvikler, vergi muafiyetleri ve yatırım kolaylıklarına karşın öğretmenlerin “patronun insafına terk edildiğini” savundu.

Özel okul öğretmenleri için taban ücret uygulamasının yeniden getirilmesini isteyen Karaman, “Daha önce kanuna koymuş olduğunuz bu taban ücret uygulamasını lütfen geri getiriniz. Böylece Millî Eğitim Bakanlığının tekelinde olan eğitimde emekçilerin hakları yönünden belli standartlar oluşsun.” dedi. “Bu eğitimci kardeşlerimiz de bu milletin evladına ders anlatıyor. Onlara gösterilen ihmal doğrudan nesle yansıyor, eğitim piyasalaşırken insan onurunu zedeliyor.” ifadelerini kullandı.

Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli ve müfredat eleştirisi
Karaman, Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli olarak tanımlanan yeni müfredat çalışmalarına da eleştiriler yöneltti. “Bilimsel temeli, maliyet hesabı ve uygulama planıyla birçok soru işareti barındırıyor.” diyen Karaman, pilot uygulama yapılmamasını, sivil toplumla geniş istişare yürütülmemesini ve öğretmenlere rehber materyal hazırlanmadan sahaya inilmesini eleştirdi. “Öğretmenlerin sınıf içi iş yükü artırıldı, içeriklerde kavram enflasyonu var.” dedi.

Müfredat değişikliğinin yaklaşık 5 milyar TL ek maliyet getireceğinin ifade edildiğini ancak bütçede bunun karşılığının görünmediğini söyleyen Karaman, “Veliler kitap temininde sıkıntı çekiyor, bazı okullar kitaplarını haftalarca geç aldı; öğrenciler parasını verdi, kitabı yok.” dedi. Bu kadar geniş kapsamlı bir dönüşümün bütçe planlaması yapılmadan hayata geçirilmesi nedeniyle sahada “ciddi uyumsuzluklar” yaşandığını kaydetti.

Karaman, “Eğitimde reforma elbette ihtiyaç var ancak reform bilimsel dayanaktan kopuk, hazırlıksız ve aceleci olmaz.” ifadesini kullandı. Mevcut sistemin “gün boyu ders, gece boyu test” yaklaşımıyla çocuğun zihnini doldurduğunu, ancak ruhunu yoksullaştırdığını savundu. “Maneviyat bir gerekliliktir fakat müfredatı pedagojiden koparıp materyalist ve yalnızca dünyevi kavramlarla doldurmak evladımızın gelişimine değil ruhsal karmaşaya yol açar.” dedi.

Zorunlu eğitim modeli ve “tek kalıba sokan sistem” eleştirisi
On iki yıllık zorunlu eğitim modelini de tartışmaya açan Karaman, “Eğitimi yalnız okul duvarlarına hapseden, her çocuğu tek kalıba sokan on iki yıllık zorunlu model artık iflas etmiştir.” sözleriyle sistemin gözden geçirilmesini istedi. “Mesleki yetenekler erken yaşta keşfedilmiyor, erken ihtisaslaşma yok, her çocuk aynı kalıba sokuluyor.” diyen Karaman, günlük ders saatlerinin OECD ortalamasının üzerinde olmasına rağmen öğrenme çıktılarının düşük kaldığını söyledi.

“Okul dört duvara sıkışmış bir yapı değildir, eğitim hayatın içindedir.” ifadelerini kullanan Karaman, gençleri test merkezlerine mahkûm eden bir sistem yerine “keşfetmeye, üretmeye, sanat ve zanaata yönlendiren bir sistem” çağrısında bulundu. Spor ve müzik ortaokulları gibi tematik çalışmaların önemli olduğunu ancak “yeterli olmadığını” söyledi; bu fikirlere uygun kaynakların gelecek bütçelerde görülmesi gerektiğini dile getirdi.

YLSY ve yurt dışı burs programları: “Büyük fırsat, zayıf yönetim”
Karaman, Millî Eğitim Bakanlığı uhdesinde yürütülen YLSY ve diğer yurt dışı eğitim programlarının Türkiye için büyük bir beşerî sermaye fırsatı olduğunu belirtti. Ancak bu programların “kara düzen yürütüldüğünü” savunarak, “Bursiyerlerle sağlıklı bir iletişim yoktur, burs miktarı yetersizdir, planlama eksik, geri dönüş mekanizmaları sağlıksızdır.” dedi.

“Bu program Türkiye’nin beşerî sermayesini güçlendirecek büyük bir fırsattır fakat yönetim zafiyetleri nedeniyle potansiyeline ulaşamıyor.” diyen Karaman, önümüzdeki bütçede bu alana çok düşük pay ayrılmasının kaygılarını artırdığını ifade etti.

Okul bütçeleri, temizlik ve güvenlik personeli: “Veliyi finansman kaynağına dönüştüren sistem”
Karaman, okullardaki temizlik ve güvenlik personeli yetersizliğini de gündeme getirdi. “74 bin okulda temizlik personeli ortalaması yalnızca 1,9’dur. Güvenlik personeli ihtiyacının yüzde 70’i ise geçici personelle karşılanıyor.” dedi. Bütçede okullara elektrik, su, bakım, onarım, hijyen ve ısınma için öğrenci başına yıllık sadece 140 TL verildiğini belirten Karaman, “Bu ücret bir okulun tüm yılını karşılamıyor ve karşılayamaz da.” ifadesini kullandı.

“Birçok okulda çeşitli yollarla elektrik ve su parasını veliler ödüyor. Bu, eğitimde fırsat eşitliğine değil, fırsat uçurumuna yol açıyor.” diyen Karaman, devletin velinin sırtına yük binmemesi için var olduğunu hatırlattı. “Veliyi okulun finansman kaynağı hâline getiren bu sistem değişmelidir.” çağrısı yaptı. Yatırım payının yüzde 17’lerden yüzde 8’e düşmesinin kalabalık sınıflar ve eski binaların artmasına yol açtığını, yakacak parasını bulamayan okulların durumunun da bu tabloyu ağırlaştırdığını söyledi.

Millî Eğitim Akademisi: “Maliyeti ağır, bereketi zayıf bürokratik katman”
Konuşmasında Millî Eğitim Akademisine özel bir bölüm ayıran Karaman, akademinin “sorunları azaltmak yerine büyütme riski taşıdığını” ifade etti. “Üniversitelerle entegrasyon yok, pilot çalışma yok, maliyet analizi yok. Öğretmen niteliğini artırmıyor, bürokratik yük ekliyor.” dedi. Eğitim fakülteleri varken yeni bir akademi kurmanın “var olan sistemi iyileştirmek yerine yeni bir katman eklemekten ibaret” olduğunu söyledi.

“Bu yapı kaldırılmalıdır.” diyen Karaman, üniversitelerle entegre, nitelikli ve bilimsel bir model kurulması gerektiğini vurguladı. “Neden akademi var? Bu, ‘Eğitim fakültelerimiz yetersiz, biz onları eğiteceğiz.’ demektir. O hâlde, eğitim fakültelerinde böyle bir eksiklik varsa sil baştan bir şey kurmak yerine bu eksiklik düzeltilmelidir, kalıcı çözüm budur.” sözleriyle eleştirisini sürdürdü.

Karaman, “Biz diyoruz ki: Sinek kovalamayın, bataklığı kurutun.” ifadesini kullanarak, öğretmen yetiştirmenin dört yıllık üniversite eğitimi içinde, bilimsel temelde yapılması gerektiğini savundu. Öğretmen adaylarının daha üniversite aşamasında akademinin aradığı şartlara göre seçilmesi ve yetiştirilmesi gerektiğini belirten Karaman, “Öğretmen yetiştirme işi akademiye değil, üniversitelerle entegre, bilimsel bir sisteme emanet edilmelidir.” dedi.

“Eğitimde buhran mali olduğu kadar manevidir”
Karaman, eğitim sisteminde yaşanan sorunların yalnızca mali değil, aynı zamanda manevi boyutu bulunduğunu vurguladı. “Medeniyetimizin mayası ahlaktır, maneviyattır, adalettir, merhamettir.” diyen Karaman, “Bugün eğitimde yaşanan buhran sadece mali değildir, aynı zamanda manevi bir buhrandır.” ifadesini kullandı.

“Öğretmenin itibarı zedeleniyor, öğrencinin saygısı azalıyor, okulun otoritesi eriyor, aile-okul iş birliği çözülüyor.” diyen Karaman, bu tablonun sadece bütçeyle düzeltilemeyeceğini, maneviyat ve ahlak boyutunun da güçlendirilmesi gerektiğini söyledi. “Ahlak her şeyin başıdır. Vicdan her şeyin ölçüsüdür.” sözleriyle konuşmasını sürdürdü.

“Büyük rakamlar var ama adalet yok, artış var ama dönüşüm yok”
Konuşmasının sonunda 2026 eğitim bütçesine genel bakışını özetleyen Karaman, “Bu bütçede iyi niyet vardır fakat yetmezlik de vardır; büyük rakamlar vardır fakat adalet yoktur; artış vardır fakat dönüşüm yoktur.” değerlendirmesinde bulundu. Bu bütçeyle deprem bölgesinde kalıcı çözüm sağlanamayacağını, öğretmenlerin yoksulluktan çıkamayacağını, ücretli öğretmenlik ve mülakat uygulamasının sona ermeyeceğini savundu.

“Bu bütçeyle müfredat oturmaz, okullar güçlenmez, eğitim sistemi ayağa kalkmaz.” diyen Karaman, Millî Görüş’ün adalet anlayışına atıf yaparak, “Hakkı üstün tutmayan hiçbir düzen uzun süre ayakta kalamaz. Eğitim de böyledir.” sözlerini kullandı. “Biz bu milletin evladına hizmet eden her doğru adımın yanında olmaya gayret edeceğiz ama eksikleri söylemek de boynumuzun borcudur. Susmak değil, uyarmak; karalamak değil, düzeltmek; engellemek değil, yol göstermek için buradayız.” diyen Karaman, bütçenin “israf edilmeden hayırlı hizmetlerde kullanılmasını” temenni etti.

Kaynak: CUMHA - CUMHUR HABER AJANSI