DEVA Partili Medeni Yılmaz TBMM’de MSB Bütçesini Eleştirdi: “Paranın Varlığını Değil Savunma Harcamalarının Aklını Sorgulamak Zorundayız”

TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda Millî Savunma Bakanlığının 2026 yılı bütçesi görüşülürken söz alan DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Dr. Medeni Yılmaz, savunma bütçesindeki yüksek artışa rağmen şeffaflık, denetim, verimlilik ve kurumsal kültür sorunlarına dikkat çekti. İskenderun’da güneş çarpması sonucu hayatını kaybeden askerler, kışla intiharları, uzman erbaş sözleşme fesihleri, askerî hastanelerin kapatılması, Tank Palet Fabrikası ortaklığı, KAAN ve savunma sanayisinde yerlilik iddiaları üzerinden hükümeti eleştiren Yılmaz, “Savunma harcaması büyüyor ama hukuk, liyakat ve denetim aynı hızla büyümüyor.” dedi.

Kasım 27, 2025 - 10:55
Kasım 27, 2025 - 12:27
DEVA Partili Medeni Yılmaz TBMM’de MSB Bütçesini Eleştirdi: “Paranın Varlığını Değil Savunma Harcamalarının Aklını Sorgulamak Zorundayız”


TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda 26 Kasım 2025 Çarşamba günü görüşülen Millî Savunma Bakanlığı 2026 yılı bütçesi kapsamında söz alan DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Dr. Medeni Yılmaz, bütçe görüşmelerine savunma harcamalarının büyüklüğü kadar nasıl ve hangi akılla kullanıldığının tartışılması gerektiğini vurgulayarak katıldı.

Konuşmasına, Gürcistan’daki uçak kazasında şehit olan 20 asker için taziye dilekleriyle başlayan Yılmaz, “Geçtiğimiz günlerde elim bir uçak kazası sonucu şehit verdiğimiz 20 vatan evladımızı anmak istiyorum. Rabb’imden şehitlerimize rahmet, aileleri ve silah arkadaşlarına sabırlar diliyorum.” dedi.

“Savunma Bütçesi Sadece Askerî Kapasite Değil Siyasi Akıl ve Yönetim Kültürünü de Gösterir”

Millî Savunma Bakanlığının, ordunun “Peygamber ocağı” olarak görülmesi, Mehmetçik kavramının toplumdaki yeri ve Türkiye’nin jeopolitik konumu nedeniyle ayrı bir önem taşıdığını belirten Yılmaz, “Türkiye’nin güvenliği, ordumuzun güçlenmesi ve savunma ihtiyaçlarımızın karşılanması noktasında hiçbir tereddüdümüz yok.” sözleriyle savunma alanına ilkesel destek verdiklerini ifade etti.

Buna karşın savunma bütçesinin niteliğine dikkat çeken Yılmaz, “Savunma bütçesi bir ülkenin sadece askerî kapasitesini değil, aynı zamanda siyasi aklını, ekonomik disiplinini ve yönetim kültürünü de yansıtan bir alandır.” değerlendirmesinde bulundu. “‘Savunma harcaması çoktur çünkü tehdidin büyüklüğü çoktur.’ demek kolaydır fakat esas mesele bu harcamanın nasıl, nereye, hangi yöntemlerle, kim tarafından denetlenerek yapıldığıdır. Biz bugün paranın varlığını değil paranın aklını sorgulamak zorundayız.” ifadeleriyle bütçedeki artışın sorgulanması gerektiğini söyledi.

Bütçe Artışı, Ekonomik Gerçeklik ve Etki Analizi Soruları

Millî Savunma Bakanlığının 2026 yılı bütçesinin önceki yıla göre yüksek oranda arttığını hatırlatan Yılmaz, bu artışın hükümet tarafından küresel güvenlik riskleri, sınır ötesi operasyonlar, bölgesel istikrarsızlıklar ve NATO uyum yükümlülükleriyle gerekçelendirildiğini belirtti. Yılmaz, “Evet, tehdit algıları artıyor olabilir ancak diğer yandan şu soruları sormalıyız: Bu bütçeyi büyütürken ekonomik gerçeklik göz önünde bulundurulmuş mudur? Para harcıyoruz ama etki analizini yapıyor muyuz?” dedi.

Her yıl milyonlarca lira harcanan projelerin planlanan takvimlerde tamamlanıp tamamlanmadığının ve büyüyen bütçeyle birlikte orduda liyakat, kurumsal istikrar ve modernizasyonun aynı hızla artıp artmadığının sorgulanması gerektiğini vurgulayan Yılmaz, “Savunma bütçesinin büyüklüğü ülkenin gücünü değil, çoğu zaman ülkenin güvensizliğini de gösterebilir. Önemli olan büyüklük değil, verimlilik ve stratejik önceliklendirmedir.” ifadelerini kullandı.

Dış Politika Programı ve Yurt Dışı Giderlerde Şeffaflık Çağrısı

Milli Savunma Bakanlığının 2024 kesin hesapları üzerinden dış politika ve yurt dışı program harcamalarını da gündeme getiren Yılmaz, “Bakanlık bütçesi 2024 yılı kesin hesaplarına göre dış politika programı için 1 milyar TL bile olmayan bütçe tahsisine karşılık 9,5 milyar TL’ye yakın gider kaydedilmiştir.” dedi.

Yurt dışı barış destek programları için 8,3 milyar TL, dış ülkelere yapılacak yardımlar için 194,5 milyon TL civarında ek bütçe alındığını hatırlatan Yılmaz, “Bu kullanımlar hakkında daha etraflı açıklamaya ihtiyaç duyulmaktadır.” uyarısında bulundu. Performans göstergelerinde yalnızca faaliyet yürütülen ülke sayısının yer aldığını söyleyerek, “İhtiyaç duyulan ek bütçenin neden ortaya çıktığı ve nasıl kullanıldığı raporlardan anlaşılmamaktadır.” değerlendirmesini yaptı.

Personel Yapısı, Profesyonelleşme ve Liyakat Tartışmaları

TSK’nın personel yapılanmasına da değinen Yılmaz, “Nitelikli insan kaynağı elbette gereklidir ancak bugün TSK’nın personel yapılanmasıyla ilgili ciddi yapısal sorunlar bulunmaktadır.” ifadesini kullandı. Profesyonelleşme sürecinin tam bir sisteme bağlanmadığını, uzman erbaş sisteminin hâlâ çok sayıda geçici sözleşmeli personel üzerinden yürütüldüğünü belirtti.

Astsubay ve subay istihdamında performans, eğitim ve kalite standartlarının bağımsız denetime yeterince açık olmadığını ifade eden Yılmaz, kuvvet komutanlıklarının terfi ve atama süreçlerinde hâlen liyakat tartışmalarının sürdüğünü kaydetti. Personelin motivasyonunu etkileyen maaş, tazminat, lojman ve ek ödeme konularının uzun süredir çözülemeyen sorunlar olduğunu söyledi. “Savunma harcamalarını artırmak kolay ama TSK’nın kurumsal geleceğini garantiye almak sadece parayla değil kurumsal kültürle mümkündür.” dedi.

İskenderun’daki Asker Ölümleri, Kışla İntiharları ve Mobbing İddiaları

Konuşmasında son dönemde kamuoyuna yansıyan asker ölümlerine de geniş yer veren Yılmaz, İskenderun’da yaşanan olayı hatırlatarak, “Geçtiğimiz aylarda İskenderun’da yaşanan elim hadiseye değinmek istiyorum. 2 evladımız Adli Tıp Kurumu raporlarına göre uzun süreli güneş altında kalmaya bağlı vücut sıcaklığının yükselmesi yani hipertermi ve gelişen komplikasyonları sonucu vefat etti.” dedi.

Ailelerin evlatlarını “Peygamber ocağına” emanet ettiğini vurgulayan Yılmaz, “Hangi vicdan bu yavrulara bu sonu reva görmüş ve bu emanete sahip çıkamamıştır?” sorusunu yöneltti. Sorumlulara verilecek cezanın ailelerin acısını hafifletmeye yetmeyeceğini belirten Yılmaz, Asker Hakları inisiyatifine atıfla, “Son on yılda kışla içinde intihar eden asker sayısı 934, terörle mücadelede şehit olan asker sayısı 818 olarak geçmiştir. Bu korkunç tablo mobbingin bir iç güvenlik sorunu hâline geldiğini göstermektedir.” ifadelerini kullandı.

2024 yılı sonlarında gündeme gelen haberlerde, komutanların astlarına yönelik hakaret ve aşağılayıcı tavırlarının ‘disiplin’ kılıfıyla meşrulaştırıldığını savunan Yılmaz, psikolojik tacizle mücadele kurullarının “sivil denetimden uzak, askerî hiyerarşi içinde işlevsiz kaldığını” söyledi. Şikâyet mekanizmasını kullanan personelin “emre itaatsizlik veya üste saygısızlık” suçlamalarıyla daha ağır baskıya maruz kaldığı iddiasını da dile getirdi.

“Dünyanın İkinci Büyük Ordusu Askerî Hastanesiz Olmaz”

Askerî sağlık sistemine ilişkin eleştirilerini yineleyen Yılmaz, Türkiye’nin dünyanın ikinci büyük ordularından birine sahip olduğunu ancak askerî hastanelerin kapalı olduğunu hatırlattı. “Bu çok önemli bir ihtiyaçtır, özellikle askerî personelimiz bunu çok daha iyi bilir.” diyen Yılmaz, “Özellikli hekimliğin bulunduğu yer askerî hastanelerdir, sivil hastaneler veya sivil hekimlik çoğu zaman bu ihtiyaçları karşılamakta zorluk çekebilir.” ifadelerini kullandı.

Askerî hastanelerin yeniden açılması yönündeki çağrıların tekrarlandığını, kendisinin de bu ihtiyacı bir kez daha not etmek istediğini belirterek, “Açılacağı söylendi, ben de tekrarlamak istiyorum; bunun bir an önce sağlanması gerekliliğine inanıyorum.” dedi.

Uzman Erbaş Sözleşmelerinde AYM Kararları ve “Hukuku Bypass” İddiası

Savunma personeli alanındaki önemli tartışmalardan birinin de uzman erbaşların sözleşmelerinin soyut gerekçelerle feshedilmesi olduğunu vurgulayan Yılmaz, 2024 ve 2025 yıllarında idare mahkemeleri ve Anayasa Mahkemesinin gündemini en çok meşgul eden konulardan birinin bu dosyalar olduğunu söyledi.

Yılmaz, “Anayasa Mahkemesi yakın tarihli kararlarında, özellikle 2023 ve 2024 tarihli gerekçeli kararlarında 3269 sayılı Uzman Erbaş Kanunu ve ilgili yönetmeliklerin bazı maddelerini masumiyet karinesi ve suç ve cezaların kanuniliği ilkelerine aykırı bularak iptal veya ihlal kararı vermiştir.” bilgisini paylaştı. İdarenin, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlarını “kesinleşmiş mahkûmiyet” gibi kabul ederek sözleşme feshettiğini ifade eden Yılmaz, AYM’nin “hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının sanık hakkında hukuki bir sonuç doğurmadığı, kişinin teknik olarak suçsuz sayılmayacağı ve bu nedenle sözleşmenin feshedilmesinin orantısız bir müdahale olduğuna” hükmettiğini hatırlattı.

Yılmaz, “Bu yargı kararı TSK yönetiminin personel tasfiyesinde hukuku nasıl baypas etmeye çalıştığının en net kanıtıdır.” dedi. Anayasa Mahkemesi kararlarına rağmen 2025 uygulamalarında idarenin mahkeme kararlarını dolanarak uygulamadığını ileri sürerek, “Mahkeme kararıyla göreve iade edilen personelin bu kez kadrosuzluk veya farklı bir ilde görevlendirme yani sürgün yoluyla istifaya zorlanması, hukukun şeklen uygulandığı ancak fiilen etkisizleştirildiği bir idari vesayet tablosu oluşturmaktadır.” ifadelerini kullandı.

Savunma Sanayii, Yerlilik Oranları ve Şeffaflık Eleştirisi

Yılmaz, 2026 bütçesinin en önemli başlıklarından birinin savunma sanayi yatırımları olduğuna dikkat çekerek, Türkiye’nin bu alanda önemli adımlar attığını kabul etti. Ancak bu başarı hikâyesinin “şeffaflık, sürdürülebilirlik ve stratejik önceliklendirme açısından ciddi sorunlar” taşıdığını söyledi.

Savunma sanayi yatırımlarının büyük ölçüde kapalı yürütülmesini kısmen doğal bulduğunu belirten Yılmaz, “Kapalı kapılar ardında yürütülen süreçler aynı zamanda denetimi de imkânsız hâle getirmektedir.” dedi. “Hangi proje ne zaman bitecek, hangi şirket hangi ihaleyi hangi yöntemle aldı? Proje maliyetleri neden sürekli artıyor? Başarısız olan projeler neden gizleniyor? SİHA, gemi, tank, füze projeleriyle gerçek maliyet-fayda analizi kim tarafından yapılıyor?” sorularını gündeme getirdi.

Hükümetin yüzde 80 yerlilik oranından söz ettiğini hatırlatan Yılmaz, “Bu oran nasıl sayılıyor, hangi bileşenler dâhil ediliyor, dış tedarik bağımlılığı hangi kalemlerde devam ediyor, bu net değil.” ifadelerini kullandı. İnsansız hava araçlarının başarı olduğunu kabul etmekle birlikte, sensörler, kamera sistemleri, yazılım bileşenleri ve motorların hâlâ dış kaynaklı olduğunu, gemilerde de elektronik harp sistemleri, radar bileşenleri ve bazı mühimmatın dışarıdan geldiğini söyledi.

Millî tank ALTAY projesinin yıllardır tartışma konusu olduğunu belirten Yılmaz, “Uzun zaman önce tamamlanıp askeriyemizin envanterine girmiş olması gerekirken neden geçtiğimiz günlerde seri üretime geçebildi?” diye sordu.

Tank Palet Fabrikası, Kullanılmayan Ödenek ve Yabancı Ortaklık Tartışması

Sakarya’daki Tank Palet Fabrikası üzerinden savunma sanayi ortaklık yapısını da eleştiren Yılmaz, fabrikanın ortaklık yapısının “kimlerin elinde ve kontrolünde olduğuna” dair soru işaretlerinin sürdüğünü söyledi. 2024 yılı MSB bütçesine atıfla, “Ulusal savunma ve güvenlik programı kapsamında harcanması planlanan 145 milyar TL gibi bir rakam kullanılmayan ödenek olarak durmaktadır.” dedi.

Yılmaz, “Bütçeden böylesi devasa bir rakam kullanılmadan durabiliyorsa, o dönem için bu rakamlara göre çerez parası olan 50 milyon dolar için neden böylesi stratejik bir projeye yabancılar ortak edildi ve tartışma konusu oldu?” sözleriyle, Tank Palet Fabrikası ortaklığına yönelik eleştirisini dile getirdi.

KAAN, Endonezya İddiası ve ABD Lisansı Tartışması

Millî muharip uçak KAAN projesini “değerli bir proje” olarak nitelendiren Yılmaz, buna karşın projenin maliyeti, takvimi ve teknolojik transfer boyutunun kamuoyuna açık olmadığını savundu. Siyasi prestij projelerinin kamu kaynaklarını “devasa kara deliklere” dönüştürme riski taşıdığını belirten Yılmaz, Temmuz ayında basına yansıyan haberlere atıfla, “Endonezya’ya 48 adet KAAN satışı için sözleşme imzalandı haberlerini görünce millî duygularımız kabardı, ülke olarak sevindik.” dedi.

Ancak daha sonra bir başka bakanın ABD ziyareti sırasında yaptığı açıklamayla tabloyu öğrendiklerini belirterek, “Sevincimiz kursağımızda kaldı; anladık ki KAAN uçağımızın sadece ülkemiz semalarında değil dünya semalarında kanatlanması için ABD lisansına, yani ABD’nin iznine ihtiyaç varmış.” sözleriyle dış lisans bağımlılığına dikkat çekti. “Bu konunun akıbeti nedir, ne tür çözüm üretilmiştir bilmiyoruz.” diyen Yılmaz, kamuoyunun bilgilendirilmesi gerektiğini vurguladı.

“Gerçek Yerlilik Montaj Değil, Motor, Çip, Radar ve Sensör Bağımsızlığıdır”

Savunma sanayisinde gerçek yerliliğin yalnızca montajla ölçülemeyeceğini vurgulayan Yılmaz, “Gerçek yerlilik sadece montajın Türkiye’de yapılması değildir. Gerçek yerlilik; tasarım gücü, malzeme bilimi, motor ve güç aktarma teknolojisi, mikroçip, radar ve elektronik altyapı, yazılım ve sensör bağımsızlığı gerektirir. Bu alanlarda hâlen yolun çok başındayız.” dedi.

Savunma sanayisi yatırımlarının giderek “stratejik sektörden çıkıp politik bir vitrin alanına dönüştüğünü” savunan Yılmaz, kamu bütçesinin aşırı yüklendiğini, şirketlerin aşırı büyüdüğünü ancak finansal denetimin yetersiz olduğunu söyledi. Kaynak dağılımında siyasete yakın şirketlerin avantajlı hale geldiğini, devlet garantili projelerin özel sektörü bağımlılaştırdığını belirterek, “Bu sektörün sağlıklı gelişmesi gerekirken tam tersine siyasallaşması hem ekonomik hem güvenlik açısından risk oluşturuyor.” uyarısında bulundu.

S-400, F-35, F-16 ve Eurofighter: “Ara Çözümle Yürüyen Tedarik”

Türkiye’nin savunma tedarikinde dış politika ve güvenlik dengesini de ele alan Yılmaz, “Türkiye’nin savunma stratejisi şu sorular üzerinde tartışılmalıdır: Türkiye, gerçekten tehditlere karşı doğru stratejiye mi yatırım yapıyor? Daha fazla silahlanmaya mı yoksa daha güçlü diplomasiye mi ihtiyaç var?” diyerek tartışmayı açtı. Sınır ötesi operasyonların siyasal etkilerinin ve askerî hareketliliğin bütçe üzerindeki yükünün ne kadar sürdürülebilir olduğunun irdelenmesi gerektiğini söyledi.

Diplomasinin zayıfladığı her politikanın askerî harcamayı artıracağını belirten Yılmaz, hükümetin dış politikayı güçlendirmek yerine askerî gücü öne çıkaran bir refleks içinde olduğunu, bunun sürdürülebilir olmadığını savundu. S-400 alımı sonucu F-35 programından çıkarılmanın, yalnızca askerî değil, ekonomik ve teknolojik açıdan da ağır kayıp olduğuna dikkat çekerek, Türkiye’nin üretim hattından çıkarıldığını ve F-35 parçalarının imalatından elde edilen yüz milyonlarca dolarlık yıllık gelirin kaybedildiğini hatırlattı.

F-16 Blok 70 paketinin ABD Kongresindeki siyasi şartlara takılmasını ve “yerli mühimmat takamazsın” kısıtları nedeniyle hükümetin Eurofighter seçeneğine yönelmesini, “Savunma tedarikinin planlı değil, krizlere verilen tepkilerle şekillenen ara çözümlerle yürütüldüğünü” gösteren bir örnek olarak değerlendirdi. “Savunma sanayisi yatırımlarımızın dış politikada stratejik kayıplara dönüşmemesi için hükümetin daha rasyonel bir yol haritasına ihtiyacı vardır.” dedi.

Gizlilik–Denetim Dengesi ve Şeffaflık Raporu Önerisi

Savunma alanında gizliliğin doğası gereği olduğunu ancak bunun “hesap verilmezlik” anlamına gelemeyeceğini vurgulayan Yılmaz, “Bugün savunma alanında kamuoyu, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Sayıştay denetimi son derece sınırlıdır. Bütçenin en büyük artış gösteren kaleminin en az denetlenen alan olması kabul edilemez.” ifadelerini kullandı.

YENİ YOL Grubu ve DEVA Partisi adına önerilerini sıralayan Yılmaz, “Savunma sanayi ihaleleri şeffaflaştırılmalı, kamu-özel iş birliği modellerinde rekabet sağlanmalı, her yıl savunma bütçesi şeffaflık raporu yayımlanmalıdır.” dedi. Güvenliğin, şeffaflığın önüne perde değil, tam tersine “daha fazla şeffaflığı gerektiren bir alan” olduğunu vurguladı.

Dışa Bağımlılık ve Ekonomi–Savunma İlişkisi

Savunma alanında dışa bağımlılığın hâlâ yüksek olduğunu söyleyen Yılmaz, İHA ve SİHA ihracatındaki artışa rağmen motor teknolojisi, yüksek çözünürlüklü optik sensörler, radar bileşenleri, uçak elektroniği, mikroçip ve işlemci altyapısı, füze güdüm modülleri gibi temel alanlarda dışa bağımlılığın devam ettiğini belirtti. ABD ve Avrupa’dan alınan hibe ve askerî yardım paketlerinin Türkiye’nin “stratejik özerkliğini nasıl etkilediğinin de tartışılması gerektiğini” söyledi.

“Ekonomisi Güçlü Olmayan Ülkenin Savunması Güçlü Olamaz”

Ekonomik güçle savunma kapasitesi arasındaki ilişkiye dikkat çeken Yılmaz, “Ekonomisi güçlü olmayan ülkenin savunması güçlü olamaz. Ekonomi zayıfsa en iyi teknoloji alınamaz, askerî modernizasyon sürdürülemez, uzun vadeli projeler yarım kalır, personel motivasyonu düşer, stratejik caydırıcılık zayıflar.” değerlendirmesinde bulundu.

Savunma stratejisine yönelik önerilerini sıralayan Yılmaz, kaynakların somut tehditlere göre planlanması, NATO’yla ilişkilerin akıcı ve öngörülebilir bir zemine oturtulması, denetim mekanizmalarının güçlendirilmesi, raporlama sisteminin gelişmiş ülke standartlarına çıkarılması, savunma ihalelerinde şeffaflık ve üniversite–sanayi iş birliğinin güçlendirilmesi, AR-GE’de nitelikli insan kaynağının artırılması çağrısında bulundu.

“Güçlü Ordu Sadece Büyük Bütçe Değil; Liyakat, Şeffaflık ve Sürdürülebilirliktir”

Konuşmasının sonunda, güçlü ordunun tanımına ilişkin görüşlerini paylaşan Yılmaz, “Türkiye’nin güçlü bir orduya ihtiyacı vardır ama güçlü ordu demek sadece büyük bütçe demek değildir.” dedi. Güçlü ordunun “modern, liyakatli, akılcı, şeffaf, ekonomik olarak sürdürülebilir ve teknolojik olarak bağımsız bir sistemle” mümkün olacağını vurguladı.

2026 yılı Millî Savunma Bakanlığı bütçesinin bu hedeflerin bir kısmına yaklaşsa da pek çoğunda geride kaldığını savunan Yılmaz, “Bizim üzerimize düşen görev güvenliği zayıflatmadan, disiplini bozmadan, kaynakları heba etmeden doğru politikaları savunmaktır.” dedi. Savunma alanındaki ilerlemenin sadece “gösterişli lansmanlar ve sosyal medya söylemleriyle değil, sağlam teknik veriler, planlama ve şeffaf yönetimle” desteklenmesi gerektiğini ifade etti.

Mikrofon süresinin dolması üzerine kısa bir ek yapan Yılmaz, “Türkiye hem güçlü hem demokratik hem de hesap verebilir bir savunma yapısına sahip olmalıdır.” diyerek 2026 yılı bütçesinin ülke için hayırlı olmasını temenni etti ve tüm katılımcıları selamladı. Komisyon Başkanı Mehmet Muş, “Evet, teşekkür ediyorum.” sözleriyle Yılmaz’a teşekkür ederek birleşime devam etti.

Kaynak: CUMHA - CUMHUR HABER AJANSI