İYİ Parti Milletvekili Ahmet Eşref Fakıbaba: “Sağlık yalnızca bakanlığın değil, ülkeyi iyi yönetme meselesidir”

TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda Sağlık Bakanlığı bütçesi görüşmeleri sırasında İYİ Parti Grubu adına konuşan Ankara Milletvekili Dr. Ahmet Eşref Fakıbaba, bir hekim olarak son bir yıla göre sağlık hizmetlerinde kısmi iyileşme olduğunu belirterek Bakanı tebrik etti ancak sistemin temel sorunlarının sürdüğünü vurguladı. Fakıbaba, toplum sağlığının barınma ve beslenme başta olmak üzere ülke yönetiminin geneliyle bağlantılı olduğunu söyleyerek MHRS’de randevu sorunu, kısa muayene süreleri, ameliyat ve görüntüleme için uzun bekleme süreleri, ilaç ve aşı yokluğu, ASM ve aile hekimliği sistemindeki sıkıntılar, hekim göçü, plansız fakülte açılışları ve sevk zinciri eksikliğini sıraladı; gelir adaleti, birinci basamağın güçlendirilmesi, eski hastanelerin yeniden devreye alınması ve sevk zincirinin işletilmesi çağrısında bulundu.

Kasım 22, 2025 - 09:55
Kasım 22, 2025 - 10:02
İYİ Parti Milletvekili Ahmet Eşref Fakıbaba: “Sağlık yalnızca bakanlığın değil, ülkeyi iyi yönetme meselesidir”


TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda Sağlık Bakanlığının 2026 yılı bütçesi görüşülürken İYİ Parti Grubu adına söz alan Ankara Milletvekili Dr. Ahmet Eşref Fakıbaba, hem sağlık göstergelerini hem de bütçe tercihlerini değerlendirdi. Konuşmasına, meslektaşı olan Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu’na hitaben “Geçen yıla kıyasla sağlık hizmetlerinde bir miktar iyileşme olduğunu memnuniyetle görüyorum ve samimi gayretlerinizden dolayı size ve ekibinize teşekkür ediyorum.” sözleriyle başladı.

“Sağlık, sadece Sağlık Bakanlığını ilgilendiren bir olay değildir”

Toplum sağlığı ve koruyucu hekimliğin sağlık sisteminin başarısı için “olmazsa olmaz” olduğunu vurgulayan Fakıbaba, sorunların yalnızca Sağlık Bakanlığına yüklenmesinin haksızlık olacağını söyledi. “Sağlığın, ülkenin tümünün iyi yönetilmesiyle iyi olacağını düşünüyorum.” diyen Fakıbaba, barınma, beslenme, çevre, hijyen ve altyapı gibi yaşamsal sorunlar çözülmeden koruyucu hekimlikte ilerleme kaydedilemeyeceğini ifade etti.

Fakıbaba, “Toplum sağlığı için gerekli olan en önemli temel ihtiyaçların başında barınma ve beslenme sorunu gelmektedir.” dedi ve 22 bin lira ücret alan, 5 kişilik aile geçindirmeye çalışan bir vatandaşın kira, beslenme, ulaşım, eğitim ve elektrik giderlerini karşılamakta güçlük çektiğine dikkat çekti. TOKİ’nin yıllardır konut yaptığını, ancak yetersizliğin kira ve et fiyatlarından açıkça görüldüğünü belirterek, “Sosyal devletin birinci görevi vatandaşın barınma ve beslenmesini sağlamaktır.” ifadesini kullandı.

TOKİ politikalarına da değinen Fakıbaba, konut ve arsa tahsislerinde rant yerine gerçek ihtiyaç sahiplerinin gözetilmesi gerektiğini söyledi. Kişi başı millî gelirin 17 bin dolar olarak açıklanmasına karşın asgari ücretli bir vatandaşın yıllık gelirinin yaklaşık 6.300 dolar olduğunu hatırlatan Fakıbaba, “Ekonomik büyüme sağlansa bile millî gelirin adil paylaşılmaması toplumun büyük bir kısmında barınma ve beslenme gibi temel ihtiyaçlara erişimi zorlaştırmaktadır.” değerlendirmesinde bulundu.

Urfa’dan örnekler: temiz suyla tifo, hijyenle Şark çıbanı azaldı

Fakıbaba, sağlıkla altyapı ve yerel yönetim ilişkisini anlatmak için Şanlıurfa’daki hekimlik ve belediye başkanlığı döneminden örnekler verdi. 2000’li yılların başında kentte temiz içme suyu tesisi olmadığını, bazı tarım alanlarının kanalizasyon suyuyla sulandığını anlatarak, “Ateş ve ishal şikâyetiyle hastaneye gelen hastaların yüzde 90’ı tifo teşhisi alıyordu.” dedi. DSİ tarafından temiz içme suyu tesisi yapılması ve tarım alanlarına temiz su verilmesiyle tifo vakalarının neredeyse ortadan kalktığını, böylece Sağlık Bakanlığı üzerindeki yükün azaldığını vurguladı.

Belediye başkanı olmadan önce Şark çıbanının Şanlıurfa’da çok sık görüldüğünü, kendisinin, eşinin ve iki kızının aylarca tedavi gördüğünü hatırlatan Fakıbaba, belediye başkanı olduktan sonra çevre ve hijyene verilen önem sayesinde Şark çıbanının neredeyse tamamen kentten kalktığını belirterek, “Yerel yönetimler yine sağlığa hizmet etmiş oldu.” dedi.

Tarım işçileri ve barınma: “Bu çocukların hasta olmaması bir mucize”

Tarım bölgelerindeki çadır alanlarından bir fotoğrafı Komisyona gösteren Fakıbaba, görüntüdeki suyun kanalizasyon suyu olduğunu, çadırların çamur, toprak ve toz içinde bulunduğunu anlatarak, “Bu çadırlarda insanlar, aileler yaşıyor. Şimdi, Sağlık Bakanı olarak ne yapabilirsiniz? Bu arkadaşların hasta olmaması bir mucize.” ifadelerini kullandı. Bu koşullarda Sağlık Bakanlığının yükünün doğal olarak artacağını belirten Fakıbaba, sağlığın yalnızca bakanlığı değil, ülkenin bütünüyle nasıl yönetildiğini ilgilendirdiğini vurguladı.

Hükûmete çağrıda bulunan Fakıbaba, “Bu çocuklarımıza iyilik yapılmak isteniyorsa deprem bölgesinde boşalan konteynerler hiç zaman kaybetmeden ortalama 500 bin tarım işçisinin bulunduğu illere gönderilmelidir, bu sağlık açısından çok faydalı olacaktır.” dedi.

Böcek ailesi örneği ve kurumlar arası sorumluluk

Sağlığın çok aktörlü bir alan olduğunu vurgulayan Fakıbaba, Böcek ailesinde yaşanan trajik olayı hatırlatarak, “Belediye, Valilik ve Tarım Bakanlığı ilaçlama şirketi için gerekli kontrolleri yapıp görevlerini ihmal etmemiş olsalardı -mekânları cennet olsun- Böcek ailesi belki de şu anda aramızda yaşıyor olacaktı.” dedi. Bu örnek üzerinden, yerel yönetimler ve ilgili bakanlıkların sorumluluklarının toplum sağlığı açısından hayati olduğunu yineledi.

“Hastaların problemleri”: MHRS, muayene süresi, görüntüleme ve ameliyat kuyrukları

Konuşmasının ikinci bölümünde başlıklar hâlinde sorunları sıralayan Fakıbaba, ilk olarak hastaların yaşadığı güçlükleri anlattı. MHRS sisteminin önceye göre iyileştiğini kabul eden Fakıbaba, “Vatandaşlarımız hâlâ randevu almakta ciddi zorluk yaşamaktadır.” dedi.

Yoğun hasta sayısı nedeniyle muayene sürelerinin beş-altı dakikaya kadar düştüğünü belirterek, bu kısa sürenin dört önemli sonucu olduğunu söyledi: “Hastaların doktora güvenini azaltmaktadır, doğru teşhis konulamadığından sık sık hastaneye başvurmalarına yol açmaktadır, sağlıkta şiddet riskini artırmaktadır ve randevu bulamayan hastaların acile yönelmesiyle acil servislerde aşırı yoğunluk ortaya çıkmasına neden olmaktadır.”

Antalya’da yaşamını yitiren Böcek ailesine atıf yaparak, “Belki Böcek ailesi acile gittiğinde fazla bir yoğunluk olmamış olsaydı hekim arkadaşlarımız bu olayı atlamamış olabilirlerdi.” ifadesini kullandı.

Görüntüleme ve ameliyat süreçlerine ilişkin sorunları da dile getiren Fakıbaba, “Bir MR, bir USG, bir endoskopi için maalesef hâlâ aylarca gün verilmektedir ve bu durum böyle olunca da hastalar ne yazık ki özel hastanelere gitmek zorunda kalmaktadır.” dedi. Ameliyatları planlanan hastaların tetkiklerini tamamlayıp anestezi onayı aldıktan sonra “Sizi çağıracağız.” denilerek evlerine gönderildiğini, çoğunun yedi-sekiz ay beklemek zorunda kaldığını, tekrar geldiklerinde aynı tetkiklerin yeniden istendiğini belirterek, bunun hem hasta memnuniyetini hem de sistem verimliliğini olumsuz etkilediğini vurguladı.

İlaç ve grip aşısı bulunamaması, medikal malzeme sıkıntısı

Fakıbaba, ilaç yokluğu sorununa da değinerek, “Sağlık Bakanlığının belirlediği düşük döviz kuru nedeniyle yaklaşık 500-600 kalem ilaç eczanelerde bulunmamaktadır.” dedi. Grip mevsiminde grip aşısına erişilemediğini vurgulayan Fakıbaba, “Mesela ben aşı olmak istiyorum, samimi olarak söylüyorum, bulamıyorum, aşı yok.” sözleriyle kişisel deneyimini paylaştı.

Eczanelerden aldığı yanıta göre “yılbaşında kur ayarlaması olacağı, zam gelinceye kadar ilaç bulunamayacağı” izleniminin oluştuğunu aktararak, benzer problemlerin medikal malzemeler için de geçerli olduğunu belirtti.

Atama dengesizliği, uzman açığı ve “bıçak parası” iddiası

Bölgesel dengesizliklere de dikkat çeken Fakıbaba, “Atamalar bölgeler arasında hakkaniyetli bir dağılım göstermiyor.” dedi. Bazı illerde ihtiyaç fazlası el cerrahı bulunurken, nüfusu 2,5 milyon olan Şanlıurfa’da el cerrahı olmadığını, kentin birçok branşta ciddi uzman açığı yaşadığını söyledi.

Bazı hastanelerde “bıçak parası” uygulamasının yeniden hortladığı iddiasını dile getiren Fakıbaba, “Bu konuda gerekli önlemi alacağınıza inanıyorum, hastalarımız 2000’li yılların başına dönmek istemiyor.” dedi. Vatandaşların neden özel hastaneleri tercih ettiğine ilişkin gözlemlerini paylaşarak, ilgisizlik, güvensizlik, randevu alamama, görüntüleme ve ameliyat için uzun bekleme sürelerinin öne çıktığını söyledi.

Bir vatandaş örneği veren Fakıbaba, “Bir hastaneye gidiyor, bir tedavi için 90 bin lira isteniyor, makbuz karşılığında, yasal olarak. Deniliyor ki: ‘90 bin lira vereceksiniz ve ortalama bir sene beklemeniz lazım.’ Aynı hasta özele gidiyor, 90 bin liraya hiç beklemeden özelde tedavi olabiliyor.” diyerek, kamu-özel arasındaki dengesizliğin hastaları zorladığını ifade etti. Bu durumun önlenmesi için Bakanlığın adım atacağına inandığını söyledi.

Aile hekimleri, prim sistemi ve etik ikilemler

Konuşmasının ikinci ana bölümünde sağlık çalışanlarının sorunlarına değinen Fakıbaba, aile hekimleriyle yaptığı görüşmeleri aktardı. Aile hekimlerinin, tansiyonu yüksek ve taşikardisi olan bir hasta geldiğinde etik ve vicdani ikilem yaşadığını belirterek, “Hastayı kardiyolojiye gönderip prim almasam mı yoksa prim alıp sıradan bir tansiyon ilacı yazarak eve göndersem mi?” sorusuyla karşı karşıya kaldıklarını söyledi.

Bakan Memişoğlu’nun araya girerek “Onu düzelttik, bir yanlışlık var, bir iletişim sorunu var galiba.” demesi üzerine Fakıbaba, üç gün önce bir ASM’den gelen hekim arkadaşının anlattığı örneği paylaştı. Buna göre, çok nadir de olsa pnömonisi ve ateşi olan hastalara primden kesilmemesi için antibiyotik yazılmadığını söyleyen hastalar bulunduğunu, bu nedenle prim sisteminin hekim-hasta ilişkisi üzerinde baskı oluşturabileceğine dikkat çekti. “Bu prim sistemine bence dikkat etmek gerekir.” diyen Fakıbaba, hekimlere duyduğu saygıyı özellikle vurguladı.

Aile hekimlerinin maaş yapısına da değinen Fakıbaba, “Aile hekiminin maaşının yüzde 65’i belirsiz kriterlere bağlanıyor.” dedi. Uzun süreli hastalık, ameliyat veya izin dönemlerinde maaşın temizlik görevlisi maaşı seviyesine kadar düşebildiğinin aile hekimleri tarafından kendisine aktarıldığını söyledi. Bu tablonun, adil, uygulanabilir ve bilimsel bir aile hekimliği sistemine ihtiyaç olduğunu açıkça gösterdiğini ifade etti.

Aile hekimlerinin reçete ve rapor yetkilerinin artırılması gerektiğini söyleyen Fakıbaba, “Eğitim aldıkları alanlarda daha geniş yetkiye sahip olmaları, ikinci basamağın yükünü önemli ölçüde azaltacaktır.” dedi. Özel binalarda hizmet veren ASM’lerde kira sorununun sürdüğünü, kamuya ait ASM sayısının arttığını ancak geçiş tamamlanıncaya kadar kira desteğinin Bakanlık tarafından verilmesinin uygun olacağı görüşünü aktardı.

Cerrahi branşlardan kaçış, diş hekimliği ve eczacılıkta plansızlık

Malpraktis mevzuatı ve teşvik sisteminin özellikle cerrahi branşlar üzerinde olumsuz etki yarattığını söyleyen Fakıbaba, “Cerrahi bölümlere talepler en asgari seviyeye düşmüştür.” dedi. Şanlıurfa’dan bir örnek vererek, “Bu ay bir genel cerrahi doktor 60 bin lira teşvik alırken, bir cildiye doktoru 70 bin lira teşvik almıştır.” bilgisini paylaştı. Cerrahların mahkeme ve dava süreçleriyle uğraşmak istemediği için “Cildiyeyi seçerim, kafam rahat olur.” düşüncesiyle dahili branşlara yöneldiğini, bu durumun kalp damar cerrahisi, beyin ve sinir cerrahisi, çocuk cerrahisi ve göğüs cerrahisi gibi alanlarda gelecekte eğitici hoca bulmayı zorlaştıracağını söyledi.

Diş hekimliği ve eczacılık alanlarında da ciddi planlama eksikliği olduğunu belirten Fakıbaba, “Şu anda 20 bin diş hekimi arkadaşımız tayin bekliyor.” dedi. Eczacılık fakültesi sayısının 2016’dan bu yana 29’dan 63’e çıktığını, bunların yalnızca 17’sinin akredite olduğunu, yaklaşık 10 bin eczacının atama beklediğini aktardı. 105 diş hekimliği fakültesinden 94’ünde eğitim verilirken 11’inin hâlâ boş ve işlevsiz olduğu bilgisini paylaşarak, “Bu yıllardan beri süregelen plansızlığın somut göstergesidir.” değerlendirmesinde bulundu.

Çözüm önerileri: gelir adaleti, planlama, sevk zinciri, birinci basamak ve eski hastaneler

Konuşmasının üçüncü bölümünü çözüm önerilerine ayıran Fakıbaba, ilk başlık olarak gelir adaleti ihtiyacını vurguladı. “Gelir adaletini sağlayacağız; eğer 17 bin dolarlık bir millî gelirimiz varsa bunu alttan üste, herkese eşit bir şekilde dağıtacağız ki insanlar insanca yaşayabilsin.” dedi. İnsanların sadece karnını doyurmak adına yaşamaya çalıştığı bir ortamda sağlığın ikinci plana itileceğini, bu noktada Sağlık Bakanlığının yapabileceklerinin sınırlı kalacağını ifade etti.

İkinci başlık olarak planlamayı öne çıkaran Fakıbaba, ihtiyaca göre planlamanın üniversiteden itibaren yapılması gerektiğini söyledi. Doktor açığını kapatmak için çok sayıda yeni tıp fakültesi açıldığını, bazı fakültelerde 200 kişilik amfilerde 600 öğrencinin eğitim gördüğünü, bazılarında öğrencilerin amfiye girmeden mezun olduğunu anlatarak, bunun yeterli donanıma sahip olmayan hekimlerin yetişmesine yol açtığını belirtti.

Üçüncü başlık olarak sevk zincirinin tam uygulanmasını öneren Fakıbaba, “Birinci, ikinci ve üçüncü basamak hizmetleri arasında güçlü koordinasyon sağlanmalı, üniversitelerde görev yapan hocalar daha komplike vakalarla ilgilenmelidir.” dedi.

Dördüncü başlıkta birinci basamağın güçlendirilmesi gerektiğini vurgulayan Fakıbaba, ASM’lerdeki eksikliklerin giderilmesini, uzman takviyesi yapılmasını, laboratuvar imkânlarının geliştirilmesini, nüfusu yoğun yerlerde nöbet sistemi getirilmesini önerdi. Bu sayede ikinci ve üçüncü basamaktaki yoğunluğun azalacağını söyledi.

Beşinci başlıkta ikinci basamak hastaneleri gündeme getiren Fakıbaba, “Kapatılan eski hastaneler yeniden açılmalı, binalar sağlam, boş duruyor.” dedi. Nüfusu yoğun bölgelerde ortalama 250 yataklı yeni hastaneler yapılması gerektiğini, yeni yatak sayısının nüfusla orantılı biçimde artırılmasını, üçüncü basamakta ise acil dışında sevksiz hasta kabul edilmemesini önerdi. Üniversite ve eğitim araştırma hastanelerine acil dışında sevksiz hasta alınmaması gerektiğini, branşlara göre öğretim görevlisi sayılarının planlanıp artırılmasını, büyükşehirlerde yoğunlaşan öğretim üyelerinin periferik tıp fakültelerine görevlendirilmesini istedi.

Altıncı başlıkta öğretim görevlileri ve hekimlerin özlük haklarına değinen Fakıbaba, hekim ve sağlık çalışanlarının ülkelerinde onurlu bir yaşam sürmesi gerektiğini belirterek, “Hekimlerin kıymetini bilmeliyiz, ‘Giderlerse gitsin.’ dememeliyiz Sayın Bakanım.” ifadesini kullandı.

“Sunumunuzdaki bazı söylemler beni rahatlattı”

Genel bir değerlendirme yapan Dr. Ahmet Eşref Fakıbaba, beslenme ve barınma sorunları çözülmeden, belirli branşlarda sağlık personeli sayısı artırılmadan, birinci basamak güçlendirilmeden, eski hastaneler ve yeni 250 yataklı hastaneler devreye alınmadan, sevk zinciri işletilmeden, öğretim üyesi sayısı artırılmadan ve üniversite hastanelerine acil dışında sevksiz hasta kabul edildiği sürece sağlık sistemindeki sorunların devam edeceğini söyledi.

Ancak Sağlık Bakanının sunumundaki bazı hedef ve taahhütlere de dikkat çeken Fakıbaba, “Sayın Bakanım, sunumunuzda yukarıda bahsettiğim bazı problemlerin halledileceğine dair söylemleriniz beni rahatlatmıştır.” dedi. Konuşmasını, “Bakanlığımızın bütçesinin devletimize ve milletimize hayırlara vesile olmasını diliyorum.” sözleriyle tamamladı.

Kaynak: CUMHA - CUMHUR HABER AJANSI