İYİ PARTİLİ METİN ERGUN: “BU BÜTÇEYLE NE BÖLGESEL LİDERLİK NE KÜRESEL AKTÖRLÜK FİZİKEN MÜMKÜN DEĞİLDİR”
TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda Dışişleri Bakanlığının 2026 yılı bütçesi görüşülürken İYİ Parti Muğla Milletvekili Metin Ergun, Bakanlığa ayrılan ödeneğin Türkiye’nin dış politika iddialarıyla örtüşmediğini belirterek “Merkezî yönetim bütçesindeki payı yalnızca binde 2,5, yüzde 1’e dahi ulaşamamaktadır.” dedi. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemiyle birlikte “kurumsuzluk ve kuralsızlık ikliminin” hakim olduğunu savunan Ergun, Dışişleri Bakanlığında liyakat erozyonuna, meslek dışı atamalara ve “günübirlik, hamasi nutuklara dayalı dış politika anlayışına” tepki gösterdi; Suriye, Avrupa Birliği, Kıbrıs, Doğu Akdeniz, Libya, İran, Lozan, Fener Rum Patrikhanesi, Doğu Türkistan, Irak Türkmenleri ve Kırım Türkleri başta olmak üzere pek çok dosyada Hükümete somut sorular yöneltti.
TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda Dışişleri Bakanlığının 2026 yılı bütçe teklifinin görüşmeleri sürerken, İYİ Parti Muğla Milletvekili Metin Ergun parti grubu adına söz aldı. Ergun, konuşmasına “İYİ Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.” sözleriyle başlarken, Dışişleri Bakanlığının bütçesinin doğrudan dış politika önceliklerini yansıttığını vurguladı.
“Böylesi Bir Bütçeyle Liderlik Hayali Fiziken Mümkün Değil”
Dışişleri Bakanlığının bütçe rakamlarını hatırlatan Ergun, “2025 bütçesi 39 milyar 35 milyon TL idi, 2026 içinse 46 milyar 805 milyon 514 bin TL olarak öngörülmektedir.” dedi. Bu artışın ne enflasyonla ne de reel ihtiyaçla uyumlu olmadığını söyleyen Ergun, “Bu artış ne enflasyon oranına ne de dolar bazındaki reel ihtiyaca uygundur.” ifadelerini kullandı.
Bakanlığın genel bütçe içindeki payına dikkat çeken Ergun, “Merkezî yönetim bütçesindeki payı yalnızca binde 2,5'tur; yüzde 1'e dahi ulaşamamaktadır.” dedi ve iktidarın iddialarına atıf yaparak, “Hayaliniz ve iddianız bölgesel liderlik ve küresel aktör olmak ise böylesi bir bütçeyle bu iddia ve hayallerin gerçekleşmesi fiziken mümkün değildir.” değerlendirmesinde bulundu.
Dışişleri Bakanlığının genişleyen görev alanı ile bütçe arasındaki uyumsuzluğa işaret eden Ergun, “Bakanlığın genişleyen görev alanı ve stratejik hedefleri de bu bütçeyle örtüşmemektedir.” dedi. Bütçeyi salt rakamlar üzerinden değil, dış politika vizyonu açısından tartışılması gerektiğini belirten Ergun, “Esasen, burada bir bütçeden öte bir dış politika anlayışını tartışıyor ve görüyoruz.” diye konuştu ve ekledi: “Hâliyle, teklif edilen bütçeye kabul oyu vermemiz mümkün değildir.”
“2017 Sonrası Kurumsuzluk ve Kuralsızlık İklimi Hâkim Oldu”
Konuşmasının önemli bölümünü yönetim sistemine ayıran Ergun, “2017 referandumuyla getirilen sistemden sonra Türkiye'de kurumsuzluk ve kuralsızlık iklimi hâkim olmuştur.” sözleriyle Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemini eleştirdi. Bu sistemde yasama organının ikinci plana itildiğini savunan Ergun, “Bu sistemde yasama organı âdeta ikinci plana indirgenmiş ve neredeyse tüm kurumlar yürütmenin bir parçası hâline getirilmiştir.” dedi.
İktidarın Meclisi yeterince dikkate almadığını öne süren Ergun, “İktidarın yasama organını yeterince dikkate almaması bir gelenek hâline gelmeye başlamıştır.” ifadelerini kullandı. Bu anlayışın bir yansıması olarak Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın TBMM Dışişleri Komisyonuna katılımını da eleştiren Ergun, “Bu anlayışın bir yansıması olarak Sayın Bakan da Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir organı olan Dışişleri Komisyonunun toplantılarına yeterince katılım sağlamamaktadır.” dedi ve şu soruyu yöneltti: “Türkiye Büyük Millet Meclisi Dışişleri Komisyonunun toplantılarına katılmamanızın gerekçesi nedir?”
“Devlet Kişilere Değil, Kurallara ve Kurumlara Dayalıydı”
Modern devletlerin gücünü kurumların hafızasından aldığını vurgulayan Ergun, “Modern devletler yalnızca sınırları, orduları veya yasalarıyla değil aynı zamanda kurumlarıyla ve o kurumların yıllar içerisinde oluşturduğu gelenek, tecrübe ve kurumsal kültürleriyle varlıklarını gösterirler.” dedi. Devlet aklının sürekliliğinin bu kurumların hafızasında saklı olduğunu söyleyen Ergun, “Modern devletlerin gerçek kudreti kurumsal hafızasının derinliğiyle bağlantılıdır.” ifadelerini kullandı.
Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren kurulan devlet kurumlarının “liyakat, disiplin ve kamu hizmeti bilinciyle birer okul işlevi gördüğünü” belirten Ergun, “Her kurum kendi içinde yetiştirdiği kadrolarla sürekliliğini sağlamış, bilgi ve tecrübe kuşaktan kuşağa aktarılmıştır. Yani devletimiz kişilere değil kurallara ve kurumlara dayalı idi.” dedi. Ancak son yıllarda bu anlayışın yerini “partizanlık, sadakat ilişkileri ve keyfî uygulamaların aldığını” vurgulayan Ergun, siyasi kadrolaşmanın yarattığı liyakat erozyonunun devlet mekanizmasının her alanında hissedildiğini kaydetti.
Dışişleri Bakanlığının bu olumsuz tablodan en fazla etkilenen kurumlardan biri olduğunu belirten Ergun, “Yüzyılı aşan bir diplomasi geleneğine sahip olan bu kurum Türkiye Cumhuriyeti'nin dünyadaki itibarının taşıyıcı ana kolonlarından biri olmuştur ancak bugün o köklü hariciye geleneğinin siyasi tasarruflar uğruna aşındırıldığını üzülerek görmekteyiz.” dedi.
“Büyükelçi Atamalarında Liyakat Değil Partizan Ölçütler Hakim”
İYİ Partili Ergun, hariciye kadrolarındaki atama ve terfi süreçlerine yönelik değerlendirmesinde, “Büyükelçi atamalarından terfi ve tayin süreçlerine kadar pek çok karar artık kurumsal liyakat yerine partizan ölçütlerle şekillenmektedir.” ifadesini kullandı. Deneyimli diplomatların geri plana itildiğini savunan Ergun, “Hariciyenin geleneklerine hâkim, deneyimli ve ehil personel göz ardı edilmekte, yıllarını bu ülkenin hizmetine vermiş diplomatlar siyasi sadakat kıstaslarıyla geri plana itilmektedir.” dedi.
Dış politikanın doğası gereği tecrübe ve sürekliliğe dayanması gerektiğini belirten Ergun, “Oysa dış politika günübirlik tercihlere değil tecrübe ve sürekliliğe dayalıdır.” sözleriyle iktidarın kadro tercihlerini eleştirdi. Günübirlik, sadakate dayalı atamaların risklerine dikkat çeken Ergun, “Bu günübirlik siyasi ve sadakate dayalı kadro tercihlerinin… dış politika oluşumunda devletleri hatalı politik tercihlere sürükleme olasılıkları yüksektir.” uyarısında bulundu.
Bakanlığın insan kaynakları yönetiminin ve büyükelçi atamalarının “Bakanlık dışından atanmış kişilere havale edilmesini” hariciye geleneğiyle bağdaştırmayan Ergun, “Bu tür görevlendirmelerin amacı nedir, gerekçesi nedir? Devletin tecrübeli insan kaynağı neden dışlanmaktadır?” sorularını gündeme taşıdı. “Bir ülkenin diplomasi kadroları… aynı zamanda ulusal devlet hafızasının temsilcileridir. Bu hafızayı zayıflatmak aslında Türkiye'nin uluslararası alandaki ağırlığını zayıflatmaktadır.” diyerek kurumsal hafızanın altını çizdi.
“Türkiye Artık Oyun Kurucu Değil, Oyun İçinde Savrulan Bir Aktör”
Cumhurbaşkanlığı sistemiyle birlikte yönetim anlayışının kökten değiştiğini söyleyen Ergun, “Bu sistemin yarattığı kuralsızlık ve kurumsuzluk ortamı devlet ciddiyetini aşındırmış, ideolojik körlük ve kişisel tercihlerle yürütülen yönetim anlayışı kurumsal karar alma mekanizmalarını devre dışı bırakmıştır.” dedi. Yanlış ekonomik ve politik tercihlerle birleşen bu tablonun Türkiye’yi her alanda “sürüklenen bir ülke” hâline getirdiğini ifade eden Ergun, “Ekonomide, dış politikada, eğitimde ve adalette yaşanan savrulmaların temelinde bu kurumsuzluk ve kuralsızlık sistemi yatmaktadır.” şeklinde konuştu.
Dış politikada yaşanan durumu “daha vahim” olarak nitelendiren Ergun, “Bir zamanlar bölgesel dengeleri gözeten, kendi çıkarları doğrultusunda gelişmelere yön veren Türkiye'nin artık gelişmelere ancak tepki veren, bütçe kitapçığının başlığının tam aksine başkalarının kurguladığı oyun içinde sürüklenen bir aktör hâline geldiği ifade edilmektedir.” dedi. Türkiye’nin Orta Doğu’dan Avrupa’ya, Kafkasya’dan Afrika’ya kadar birçok bölgede “oyun kurucu değil, oyun içinde savrulan bir aktör hâline geldiğinin ifade edildiğini” söyledi.
Mevcut dış politika söylemini eleştiren Ergun, “Hamasi nutuklarla sürüklenen, süslenen dış politika söylemleri derinliği olan tarihsel köklerinden kopmuş, günübirlik kararlarla günü kurtarma diplomasisine dönüşmüştür.” değerlendirmesinde bulundu. Bu tabloyu Suriye, Avrupa Birliği, Körfez, ABD ve Rusya dosyalarında “zikzaklı tutumlar” olarak tanımlayan Ergun, “Dış politikada ideolojik körlük ve kısa vadeli çıkar hesapları ulusal menfaatlerin önüne geçmiştir.” dedi ve ekledi: “Oysa dış politika şahısların veya partilerin değil, milletin ve devletin ortak aklının alanıdır.”
“Çıkış Yolu Bellidir: Kurumsal Akla, Liyakate ve Devlet Geleneğine Dönüş”
Ergun, Türkiye’nin tarih boyunca zor dönemleri “devlet aklını devreye sokarak” aştığını hatırlatarak, çözüm adresini “kurumsal akıl, liyakat ve devlet geleneği” olarak gösterdi. “Sıkıntılardan çıkış yolu bellidir; kurumsal akla, liyakate ve devlet geleneğine geri dönmek.” diyen Ergun, hariciye geleneğinin yeniden canlandırılması, partizan kadrolaşmanın sona erdirilmesi ve diplomasiye itibar kazandırılması gerektiğini vurguladı.
Dış politikada kalıcı başarının “sadece güçlü liderlikle değil, güçlü kurumlarla mümkün” olduğunu belirten Ergun, “Hariciye geleneğini yeniden canlandırmak, partizan kadrolaşmayı sona erdirmek ve diplomasiye yeniden itibar kazandırmak Türkiye'nin hem ulusal hem uluslararası saygınlığını yeniden inşa edecektir.” dedi. “Dış politikada istikrar içeride kurumsal düzenle başlar.” diyen Ergun, kuralın, liyakatin ve ortak aklın hüküm sürdüğü bir Türkiye’nin sadece vatandaşlarının değil, dostlarının da güvenini kazanacağını ifade etti.
Suriye Politikası: “En Bariz Sürüklenme Örneği”
İYİ Partili Ergun, dış politikada yaşanan sürüklenmenin “en bariz örneği” olarak Suriye dosyasını gösterdi. Suriye Devlet Başkanı için “İç kamuoyuna yönelik olarak âdeta bizim Suriye valimiz gibi takdim edilen” ifadesini kullanan Ergun, bu ismin “bir kulağının Washington'dan, diğer kulağının ise Tel Aviv'den gelecek mesajlara dikkat kesilmiş durumda olduğunu” iddia etti.
İktidarın Suriye’nin birlik ve bütünlüğünü savunmasını “çok doğru ve destekledikleri” bir söylem olarak nitelendiren Ergun, sahadaki tabloya işaret ederek, “Gelinen aşamada realite şudur Sayın Bakanım: Suriye belki de tarihte hiç olmadığı kadar fiilen bölünmüş durumdadır.” dedi. Bu fiili bölünmüşlüğün “Amerikan emperyalizminin ve İsrail'in istediği bir durum” olduğunu savunan Ergun, “Suriye'de bölgesel olarak hâkim olan terör örgütlerinin işvereni doğrudan doğruya Amerika Birleşik Devletleri'dir.” ifadelerini kullandı.
Ergun, bu çerçevede Dışişleri Bakanlığına şu soruyu yöneltti: “Bu fiilî bölünmüşlük karşısında Bakanlığınızca Türkiye'nin güvenliğinin sağlanması ve menfaatlerinin korunması için hangi adımlar atılmaktadır?” ABD’nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack’ın Suriye’ye ilişkin açıklamalarına atıf yapan Ergun, “Tom Barrack, Suriye'de bir federasyon değil ama ona yakın bir yapı olacağını söylemiştir. Bu açıklama, Suriye'nin toprak bütünlüğünün korunmasını ve merkezî bir devlet yapısı oluşturulmasını isteyen Türkiye'nin tutumuna karşıt bir açıklamadır. Bakanlığınızın bu konudaki görüşü nedir?” diye sordu.
YPG ziyaretine ilişkin fotoğraflara da dikkat çeken Ergun, “Tom Barrack'ın… YPG'ye yaptığı ziyaretten yansıyan bir fotoğraftaki haritada Hatay Suriye toprağı olarak gösterilmektedir. Bu konuda Bakanlığınızın bir açıklaması veya attığı bir adım olmuş mudur?” sorusunu gündeme taşıdı.
AB Süreci ve Vize Sorunu: “Türkiye’nin İsminin Geçmediği Genişleme Zirvesi”
Ergun, Avrupa Birliği ile ilişkilerde yaşanan tutarsızlığı da dış politikadaki sürüklenmenin bir başka örneği olarak nitelendirdi. “4 Kasım Salı günü Brüksel'de AB Genişleme Zirvesi yapılmıştır. Avrupa Birliği üyeliğine aday ülkelerden birisi olan Türkiye'nin ise bu toplantıda ismi dahi geçmemiştir.” diyen Ergun, bunun Türkiye’nin AB hedefiyle çeliştiğini savundu.
İktidarın AB üyeliğini “stratejik hedef” ilan ettiğini hatırlatan Ergun, “Ne hazindir ki Avrupa Birliğine katılımın ön koşullarından birisi olan hukukun üstünlüğünün sağlanması, demokratik sistemin şeffaf ve kapsayıcı şekilde geliştirilmesi, hak ve özgürlüklerin genişletilmesi gibi alanlarda iktidar yıllardır tam tersi uygulamalara imza atmış ve atmaktadır.” dedi. “Avrupa Birliğinin değerler manzumesi bir tarafta, iktidarın otoriter ve keyfî anlayışı bir diğer tarafta dururken Türkiye'nin Avrupa Birliğine üyeliği nasıl mümkün olacaktır?” diye sordu.
Vize kolaylığına ilişkin Bakan açıklamalarına da değinen Ergun, “Avrupa ülkelerine yönelik vize işlemlerinin kolaylaştığını az önce ifade ettiniz. Hâlâ birçok öğrencimiz kayıt yaptırdıkları okullarda okumak için bile vize alamıyor, ret oranları yüzde 10'ların üzerinde. Bu nasıl bir kolaylaşmadır, doğrusu merak ediyoruz.” sözleriyle somut tabloyu aktardı.
Kıbrıs, Doğu Akdeniz, Libya ve İran: “Millî Dava ve Kırmızı Çizgiler”
Kıbrıs meselesinin Türkiye için “millî dava” olduğunu vurgulayan Ergun, “Kıbrıs Türklüğünün var olma mücadelesine destek olmak bizim millî davamızdır.” dedi. İYİ Parti olarak, iktidarın dış politikada sergilediği “dirayetsizlik nedeniyle Kıbrıs meselesinin garantörlük haklarımızın ve dolayısıyla da millî çıkarlarımızın aleyhine bir şekilde sonuçlanmasından endişe duyduklarını” belirten Ergun, Dışişleri Bakanlığına, “Millî davamız olan Kıbrıs meselesinin Türkiye'nin vazgeçilmez hak ve menfaatlerinin aksine neticelenmemesi için hangi politikaları uygulamaktasınız?” sorusunu yöneltti.
Doğu Akdeniz dosyasını da gündeme getiren Ergun, “Doğu Akdeniz'de Türkiye'nin deniz yetki alanları ve enerji kaynakları konusundaki haklarının korunması konusunda mevcut durum nedir Sayın Bakan?” dedi. Libya politikasına ilişkin olarak “Bugüne kadar Libya'da uygulanan politikalar hedeflenen amaçlara ulaşmış mıdır?” sorusunu sordu ve Suriye yönetimiyle münhasır ekonomik bölge anlaşmasının neden yapılmadığını sorgulayarak, “Bugüne kadar yapılmamasının sebebi nedir?” dedi.
İran’a yönelik olası bir savaş riskine karşı Türkiye’nin duruşunu da soran Ergun, “Önümüzdeki dönemde İran'a yönelik herhangi bir savaş riski ortaya çıkar ise Türkiye için İran'ın toprak bütünlüğünün korunması ne ifade etmektedir? İran'ın toprak bütünlüğünün korunması bizim için bir kırmızı çizgi midir?” ifadeleriyle net bir pozisyon beklentisini dile getirdi.
İbrahim Anlaşmaları, Lozan ve Fener Rum Patrikhanesi Soruları
ABD’nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack’ın “Türkiye ve İsrail savaşmayacak, Hazar Denizi'nden Akdeniz'e kadar bir iş birliği göreceksiniz.” sözlerini hatırlatan Ergun, bu açıklamanın ardından Orta Asya ülkelerinin İbrahim Anlaşmaları bağlamındaki tutumuna işaret ederek, “Türkiye bu kapsamda İbrahim Anlaşmaları'na taraf olacak mıdır? Bakanlığınızın bu konudaki tutumu nedir?” sorusunu yöneltti.
Lozan Barış Antlaşmasına ilişkin açıklamalara da dikkat çeken Ergun, “Yine aynı şahıs Türkiye'nin tapu senedi niteliğindeki Lozan Antlaşması'na yönelik çeşitli olumsuz görüşler beyan etmiştir. Bakanlığınız bu açıklamalara karşı herhangi bir adım atmış mıdır?” diye sordu.
Fener Rum Patrikhanesi’nin ekümeniklik iddialarını da gündeme taşıyan Ergun, Lozan’ın belirlediği statüye vurgu yaparak, “Fener Rum Patrikhanesi'nin ekümeniklik iddialarına karşı Lozan Anlaşması'nın 1923'te netleştirdiği yerel dinî kurum statüsünü koruma ve Anadolu'daki millî egemenlik haklarımızı savunma doğrultusunda Bakanlığınız hangi adımları atmıştır veya atacaktır?” sorusunu yöneltti.
Doğu Türkistan, Irak Türkmenleri ve Kırım Türkleri: “Soydaş ve Akraba Topluluklara Sorumluluk”
Devlet geleneğinde soydaş ve akraba topluluklara sahip çıkmanın merkezi bir ilke olduğuna dikkat çeken Ergun, “Devlet geleneğimiz soydaş ve akraba topluluklara sahip çıkmayı şiar edinmiştir.” dedi. Doğu Türkistan’daki Uygur Türklerini bu ilkenin “en ağır imtihan alanı” olarak nitelendiren Ergun, “Çin yönetimi… Uygur Türklerine yönelik ‘etnik ve kültürel soykırım’ diye ifade edilebilecek uygulamalara başvurmaktadır.” sözleriyle tabloyu özetledi ve “Bu konuda Bakanlık herhangi bir adım atmış mıdır, bunu merak ediyoruz.” dedi.
Irak Türkmenlerine yönelik baskılara ilişkin soru yönelten Ergun, “Irak Türkmenlerine yönelik uzun zamandır devam eden sistematik baskı ve sindirme eylemlerine karşı Bakanlığınız hangi adımları atmıştır?” dedi. Kırım Türklerinin durumu hakkında da bilgi isteyen Ergun, “Bakanlığınız Kırım Türklerinin emniyetini, hak ve menfaatlerini korumak için bugüne kadar hangi adımları atmıştır?” sorusunu gündeme taşıdı.
Savunma Sanayi İhracatı ve Meclis Denetimi Vurgusu
Savunma sanayisinin gelişmesini desteklediklerini açıkça belirten Ergun, “Savunma sanayisinin gelişmesine karşı değiliz ve her zaman da parti olarak destekliyoruz.” dedi. Ancak bu alanda ihracatın “dengeli, kontrollü ve riski düşük şekilde” yapılması gerektiğinin altını çizerek, “Dolayısıyla bunun siyasi denetiminin sadece yürütmede değil aynı zamanda Türkiye Büyük Millet Meclisinde de olması gerektiğini biz parti olarak düşünüyoruz.” ifadelerini kullandı.
Konuşmasının sonunda bütçeye ilişkin temennisini de dile getiren İYİ Parti Muğla Milletvekili Metin Ergun, “Bu duygu ve düşüncelerle konuşmama son verirken bütçenin hayırlı olmasını temenni ediyor, hepinizi saygılarımla selamlıyorum.” sözleriyle sözlerini tamamladı. Komisyon Başkanı Mehmet Muş, Ergun’a teşekkür ederek görüşmelere devam etti.
Kaynak: CUMHA - CUMHUR HABER AJANSI