DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan: “Sayın Erdoğan’ın ve AK Parti’nin açık bir şekilde sorumluluk almasının vakti gelmiştir”
DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, 19 Kasım 2025’te TBMM’de yapılan Yeni Yol Grup Toplantısı’nda Millî Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nun İmralı sürecine, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın tutumuna, son haftalarda yaşanan işçi ölümlerine, askeri uçak kazasına, yargıdaki siyasileşmeye, açıklanması beklenen yargı paketi ve infaz düzenlemesine, Dünya Çocuk Hakları Günü kapsamında çocuk hakları ve Çocuk Hareketi’ne, artan beyin ve sermaye göçüne ve Türkiye’deki iki kutuplu siyaset iklimine ilişkin kapsamlı değerlendirmelerde bulundu. Babacan, “Sayenizde koskoca Türkiye Cumhuriyeti postmodern bir taş devri yaşıyor.” sözleriyle mevcut tabloyu eleştirirken, “Biz bu ülkeyi çok seviyoruz; Cansu’lar, Nisa’lar, Tuğba’lar ölmesin diye çalışıyoruz.” ifadeleriyle konuşmasını umut ve mücadele vurgusuyla tamamladı.
DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, TBMM’de Yeni Yol Grubu’nun düzenlediği grup toplantısında yaptığı konuşmada, Millî Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nun İmralı süreci, son haftalardaki işçi ölümleri, askeri uçak kazası, yargı düzenlemeleri, çocuk hakları, beyin ve sermaye göçü ile Türkiye’deki iktidar–muhalefet dengesi üzerine kapsamlı değerlendirmelerde bulundu. Babacan, “Sayın Erdoğan’ın ve AK Parti’nin açık bir şekilde sorumluluk almasının vakti gelmiştir.” sözleriyle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a çağrıda bulundu.
İmralı Tartışması ve Komisyon Sürecinde Belirsizlik Vurgusu
Babacan, konuşmasının ilk bölümünde Millî Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nun çalışmalarına ve İmralı tartışmalarına değindi. Komisyonun bugüne kadar yeterince dinleme yaptığını belirten Babacan, artık somut adımların atılması gerektiğini ifade etti. Aylardır İmralı’ya gidip gidilmeme tartışmasının gündemi meşgul ettiğini söyleyen Babacan, “Biz ilk günden bu yana diyoruz ki, Öcalan’ın Komisyon’a iletmek istediği mesajlar varsa, bu mesajlar bir şekilde Komisyon’a aktarılmalıdır. Mesajların hangi yöntemle aktarılacağını da Komisyon’da temsil edilen siyasi partiler istişareyle karar vermelidir.” dedi.
Babacan, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin bu konuda baştan beri net bir şekilde, Komisyon’dan bir heyetin İmralı’ya gitmesi gerektiğini savunduğunu hatırlatarak, buna karşın iktidar kanadından açık bir tutum görmediklerini vurguladı. “Ne Sayın Erdoğan’dan, ne partisinin sözcüsünden, ne grup başkanından, ne grup başkan vekillerinden somut hiçbir açıklama duymadık.” diyen Babacan, Cuma günü yapılacağı belirtilen Komisyon toplantısında bu konunun oylanacağını, ancak Komisyon’da en fazla milletvekiliyle yer alan AK Parti’nin tutumuna ilişkin kamuoyuna tek kelimelik bir açıklama dahi yapılmadığını söyledi.
“Sayın Erdoğan’ın ve AK Parti’nin Açık Şekilde Sorumluluk Almasının Vakti Gelmiştir”
Babacan, bu süreçte iktidarın sorumluluktan kaçtığını savunarak, “Sayın Erdoğan’ın ve AK Parti’nin açık bir şekilde sorumluluk almasının vakti gelmiştir.” ifadesini kullandı. “Bu konuda elini değil, gövdesini taşın altına koyması gerekenler taşın yanına bile yaklaşmak istemiyorlar şu an.” diyen Babacan, iktidarın sorumluluğu Komisyon’a havale ederek süreci suskunluk içinde yönetemeyeceğini belirtti.
“Bu iş doğruysa, çıkın toplum önünde savunun; gerekçelerini de açıklayın. Çekinceleriniz varsa, bunu da söyleyin. Ama milletten kaçmayın.” sözleriyle AK Parti yönetimine seslenen Babacan, “Hep beraber yüklenelim dedik ama bunlar ne yapıyor; yük size, eğer bir getiri olursa bize. Böyle bir şey olamaz.” ifadelerini kullandı.
“Devlet Adına Yürütüyormuş Gibi Davranmanızın Kime Ne Faydası Var?”
Babacan, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sürecin tüm detaylarıyla yakından ilgilendiğini öne sürerek, İmralı’ya kimin gideceğine izin verilmesinden DEM heyetiyle yapılacak görüşmelerin zamanlamasına, komisyonun hangi STK ve kişileri dinleyeceğine kadar birçok konuda doğrudan rol aldığını söyledi. Buna karşın Erdoğan’ın AK Parti Genel Başkanı sıfatıyla süreçle ilgili kararlarını ve gerekçelerini kamuoyuna açıklamaktan kaçındığını belirten Babacan, “Bu süreci AK Parti adına değil de devlet adına yürütüyormuş gibi davranmanızın kime ne faydası var? Milletimiz olan bitenin farkında değil mi Allah aşkına?” dedi.
“Böyle süreçler inançla, özgüvenle, milleti ikna ederek ve milleti karar alma süreçlerine dahil ederek yürütülür; ancak böyle başarılı olur.” diyen Babacan, sürecin olası başarısızlık ihtimaline göre kurgulanmasının hem iktidar ortağına hem de görevli bürokratlara haksızlık olduğunu savundu. Partili cumhurbaşkanlığı sistemine atıfta bulunan Babacan, Erdoğan’ın hem devlet başkanı hem iktidar partisinin genel başkanı olmayı tercih ettiğini hatırlatarak, “Her iki şapkayı da beraber taşımanın nimetlerinden ben istifade edeyim, külfetini başkalarına yıkayım diyemezsiniz.” ifadelerini kullandı.
İşçi Ölümleri, Dilovası ve Kulp Kazaları: “Bu Ülke Emeğiyle Yaşamak İsteyenlere Mezar Olmamalı”
Yeni Yol Grup Toplantısı’ndaki konuşmasında Babacan, son haftalarda yaşanan işçi ölümlerine de geniş yer verdi. Geçtiğimiz hafta Dilovası’nda meydana gelen faciayı hatırlatan Babacan, “Dile kolay, tam 7 can, 7 emekçi vatandaşımız ihmalsizlikler sonucu, denetimsizlikler sonucu hayatını kaybetti.” dedi. Yangın merdiveni ve acil çıkışı olmayan depoda cenazelere ancak kapının forkliftle kırılması sonucu ulaşılabildiğini aktaran Babacan, “Yıl 2025, Türkiye’de karşılaştığımız manzara bu.” sözleriyle tabloyu eleştirdi.
“Ölümlerin sebebi ihmal, denetimsizlik, alınmayan tedbirlerdir. Bu ölümler, iş güvenliğini maliyet olarak gören anlayışın sonucudur. Bu ölümler, denetimin kâğıt üzerinde yapılmasının sonucudur.” diyen Babacan, Kartalkaya’dan İliç’e uzanan ihmal zincirini hatırlattı.
Diyarbakır’ın Kulp ilçesinde viyadük inşaatında iskelenin çökmesiyle 4 işçinin hayatını kaybetmesini de örnek gösteren Babacan, “Bu ülke, emeğiyle yaşamak isteyen insanlara mezar olan bir ülke olmamalı. Bu ülke, denetimi kâğıt üzerinde yapanların, ihmali alışkanlık haline getirenlerin ülkesi olmamalı. Bu ülke, 16 yaşındaki bir kızın; Cansu’nun akşam işten evine dönemediği bir ülke olmamalı.” sözleriyle tepki gösterdi.
İstanbul’daki Aile Trajedisi: “Her Birinin Denetimi Hükümette, Sorumluluğu İlgili Bakanlıkta”
Babacan, İstanbul’da bir ailenin hayatını kaybettiği olayla ilgili de konuştu. Böcek ailesinin kaldıkları otelden çıkıp yemek yedikten sonra yaşanan süreçte, ihmaller zincirinin aileyi hayattan kopardığını söyledi. “Otelde mi bir şeyler oldu, yedikleri bir şeyden mi henüz açıklığa kavuşmuş değil. Fakat bir aileyi yok eden ihmaller zincirini biliyoruz, görüyoruz.” diyen Babacan, denetim sorumluluğunun altını çizdi.
“Otelse otel, yemekse yemek, hastaneyse hastane: Her birinin denetimi hükümette, her birinin sorumluluğu ilgili bakanlıkta.” diyen Babacan, Turizm Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı ve ilgili diğer kurumların böyle olaylarda derhal harekete geçmesi gerektiğini vurguladı.
“Postmodern Taş Devri” ve Kurumsal Çöküş Eleştirisi
Babacan, iktidarın kamu kurumlarında ehliyet ve liyakati ortadan kaldırdığını, kararların tek merkezde toplandığını ve kurumların zayıflatıldığını savundu. Bazı menfaat çevrelerinin kurumları vatandaş yerine kendi çıkarlarına hizmet eden aygıtlara dönüştürdüğünü öne sürerek, “Beslenmeyi denetimsiz hale getirdiniz, insanların elinden güvenli gıdaya erişimi aldınız. Kiraları arşa çıkardınız, insanların elinden barınmayı aldınız. Hukuku, adaleti ortadan kaldırdınız; insanların elinden güvenliği, emniyeti aldınız. Sayenizde koskoca Türkiye Cumhuriyeti postmodern bir taş devri yaşıyor.” ifadelerini kullandı.
Türkiye Cumhuriyeti’nin ilkel bir kabile devleti olmadığını vurgulayan Babacan, “Türkiye Cumhuriyeti, yemek yiyen vatandaşlarını toprağa vermeyecek kadar güçlü ve büyük bir ülkedir.” dedi.
Askeri Uçak Kazası İçin Şeffaf Soruşturma Çağrısı
Babacan, konuşmasında geçtiğimiz günlerde meydana gelen askeri nakliye uçağı kazasına da değindi. Kazada hayatını kaybeden 20 asker için başsağlığı dileklerini ileten Babacan, “Acımız çok büyük.” dedi. Şehit ailelerine, yakınlarına ve Türk Silahlı Kuvvetleri’ne taziyelerini sunan Babacan, kazanın sebeplerinin en kısa sürede aydınlatılması ve benzer kazaların yaşanmaması için gerekli tedbirlerin ivedilikle alınması çağrısında bulundu.
“Siyasileşmiş, Klikleşmiş Bir Yargı Adalet Dağıtamaz”
Türkiye’de adalet sisteminin içine sürüklendiği krize dikkat çeken Babacan, yargının siyasetin etkisi altına girdiğini ve hukukun tarafsızlığının zedelendiğini söyledi. “Adaletin terazisi dengesini çoktan yitirdi. İktidar, yargıyı bir sopa gibi kullanmaya devam ediyor.” diyen Babacan, mahkemelerin farklı düşünenleri susturmak, eleştirilerin önünü kesmek ve korkuyu büyütmek için bir baskı aracına dönüştüğünü ifade etti.
Gazeteci, siyasetçi, akademisyen fark etmeksizin itiraz eden herkesin baskıyla karşılaştığını belirten Babacan, kayırmacılık ve kadrolaşma ile bazı mahkemelerin “iktidarın tut dediğini tutup, sal dediğini saldığını” öne sürdü. Buna karşın, işini düzgün yapmaya çalışan binlerce hâkim ve savcının yargıya duyulan güvenin azalmasından rahatsız olduğunu da vurguladı. Babacan, “Siyasileşmiş, klikleşmiş bir yargı adalet dağıtamaz. Siyasetin talimatıyla hareket eden yargının verdiği zararın telafisi imkânsızdır.” dedi.
Yargı Paketi, İnfaz Düzenlemesi ve Covid Yasası Mağdurları
Kamuoyunun merakla beklediği infaz düzenlemesi ve yeni yargı paketi hakkında da konuşan Babacan, henüz Meclis’e gelmeyen düzenlemeler konusunda hükümeti şeffaf olmaya davet etti. Özellikle 31 Temmuz Covid yasası mağdurlarının taleplerinin görmezden gelinemeyeceğini vurgulayan Babacan, “Temel ilkemiz ‘cezada adalet, infazda eşitlik’.” dedi.
Aynı tarihte işlenen ve aynı infaz rejimine tabi suçlar için aynı cezanın uygulanmasının ne kadar hak ise, indirim ve iyileştirmelerin de eşit şekilde uygulanmasının hukuk ve adaletin gereği olduğunu söyledi. Babacan, “11. yargı paketine Covid düzenlemesinin ve infaza ilişkin taleplerin mutlaka eklenmesi gerektiği kanaatindeyiz. Bu eksiklikler giderilmeden getirilecek bir yargı paketi ihtiyaçları karşılamaktan uzak olacaktır.” değerlendirmesinde bulundu.
Dünya Çocuk Hakları Günü, Çocuk Hareketi ve Eşitsizlikler
Babacan, konuşmasının bir bölümünü de 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü vesilesiyle çocuk haklarına ayırdı. Dünyada çocukların yaşadığı eşitsizlikler ve hak ihlallerinin her geçen yıl daha görünür hâle geldiğini belirten Babacan, özellikle son iki yılda Gazze’de yaşananların çocukların kasti hedef haline geldiğini gösterdiğini söyledi. “Çocuklar en büyük hakları olan yaşama hakkından, korunma ve gözetilme hakkından bile mahrum kaldı.” dedi.
Türkiye’de de çocukların önemli bir kısmının akranlarıyla eşit fırsat ve haklara erişemediğini belirten Babacan, dijital riskler, ihmal, istismar, zorbalık, bağımlılık, yoksulluk ve çeteler gibi alanlarda ciddi sorunlar bulunduğunu ifade etti. Bu tabloyu besleyen önemli unsurların adalet sistemindeki yozlaşma ve derinleşen yoksulluk olduğunu vurguladı.
Babacan, iki yıl önce DEVA Partisi milletvekili Elif Esen öncülüğünde başlatılan Çocuk Hareketi’ne de değindi. Meclis çatısı altında farklı partilerden milletvekillerinin, uzmanların, çocukların ve gençlerin bir araya geldiği bu platformda Eğitim, Sağlık, Çocuğun Korunması ve Adalet, Sosyal Politikalar ve Yatırım Komiteleri gibi başlıklar altında çalışmalar yürütüldüğünü anlattı. Akran zorbalığını önleme, sağlıklı beslenme, aşı ve koruyucu aile gibi alanlardaki çalışmaları örnek gösteren Babacan, “Bu çalışmaların içinde olan, katkı veren herkese teşekkür ediyorum. Çocuk Hareketi’nin her bir mensubuna şükranlarımı sunuyorum.” dedi.
Beyin ve Sermaye Göçü: “Gençler ve İş İnsanları Kendi Ülkelerine Güvenmiyor”
Konuşmasının dış politika ve ekonomiyle bağlantılı kısmında Babacan, Türkiye’den artan beyin ve sermaye göçüne dikkat çekti. Geçtiğimiz hafta Londra’da bir düşünce kuruluşunun toplantısına katıldığını ve orada yaşayan gençler ile iş insanlarıyla bir araya geldiğini söyleyen Babacan, Türkiye’den dışarıya giden nitelikli insan gücü ve sermayenin boyutunu daha net gördüğünü belirtti.
Gençlerin eğitim kalitesi, emeklerinin karşılığını alamama, özgürlük ve umut arayışı gibi nedenlerle yurt dışına gitmek istediğini aktaran Babacan, “Türkiye’de konuşamıyoruz, kendimizi baskı altında hissediyoruz, fırsat eşitliği yok.” diyen gençlere dikkat çekti. İş insanlarının da mallarına el konulacağı korkusuyla birikimlerini ve işlerini başka ülkelere taşıdığını söyleyen Babacan, “Bir ülkenin gençleri kendi ülkesine güvenmiyorsa, iş insanları kendi ülkesine güvenemiyorsa bu ülkenin yarınları kararır.” uyarısında bulundu.
Umutsuzluğa İtiraz ve “Kabus” Benzetmesi: “Geri Adım Yok”
Babacan, gezdiği şehirlerde vatandaşlardan sıkça “Artık hiçbir şey düzelmeyecek, hâlimiz ne olacak?” sözlerini duyduklarını anlatarak, bu çaresizlik duygusunu kabul etmediklerini söyledi. “Biz tükendiği yerde umudu yeniden büyütmek için buradayız.” diyen Babacan, “Hazırız, geliyoruz. Geri adım yok.” sözlerini yineledi.
Türkiye’nin potansiyeline ve milletin üretkenliğine güvendiklerini belirten Babacan, “Allah’ın izniyle, bu büyük ve güzel ülkeyi bir kabustan uyanma hızında ayağa kaldıracağız. Nasıl korkulu bir rüyadan uyanırsınız, ‘iyi ki rüyaymış’ dersiniz; pek çok şey bu ülkede o hızda düzelir.” ifadelerini kullandı.
İktidar–Muhalefet Dengesi ve “Yeni Yol” Vurgusu
Mevcut iktidar–muhalefet denklemine de eleştiri yönelten Babacan, Türkiye’nin iki kutuplu siyasete mecbur olmadığını söyledi. “Biri baskıcı, diğeri hazırlıksız. Biri kutuplaştırıyor, diğeri yön gösteremiyor. İkisi de bu millete umut vermiyor.” diyen Babacan, iktidar ile ana muhalefet arasında tercihe zorlayan siyaset denklemine itiraz ettiklerini belirtti.
“Biz bu ülkeyi yorgun ve yozlaşmış iktidardan kurtarırken; vizyonsuz bir muhalefete de teslim etmeyeceğiz.” diyen Babacan, bu nedenle “yeni bir yol” dediklerini, adalet ve ahlakla yola çıktıklarını ve doğru bildikleri yoldan sapmayacaklarını vurguladı. Babacan, milletle omuz omuza Türkiye’yi hak ettiği aydınlığa taşıyacaklarını söyledi.
“Cansu’lar, Nisa’lar, Tuğba’lar Ölmesin Diye Çalışıyoruz”
Konuşmasının sonunda ülkeye ve topluma dair duygusal bir mesaj veren Babacan, “Biz bu ülkeyi çok seviyoruz. Bu memleketin her bir evladını çok seviyoruz.” diyerek söze başladı. Kutuplaşmadan değil birlikten güç aldıklarını vurgulayan Babacan, gençlerin umutlarını yitirmemesi, kadınların emeklerinin görünür olması ve özgürce yaşayabilmesi için çalıştıklarını söyledi.
“Cansu’lar, Nisa’lar, Tuğba’lar ölmesin diye çalışıyoruz. Hiçbir kadın adı artık acı haberlerde anılmasın diye çalışıyoruz.” diyen Babacan, işçi, çiftçi, esnaf, memur, yaşlılar ve emekliler için de alın teriyle ayakta durabilecekleri bir düzen kurma hedeflerini dile getirdi. Çocukların, dışarıda yedikleri bir yemek yüzünden hayattan koparılmadığı bir Türkiye için çalıştıklarını söyleyen Babacan, ülkenin her köşesini ve her bir insanını sevdiklerini belirterek, bu nedenle mücadeleyi sürdüreceklerini ve devam ettireceklerini kaydetti.
Kaynak: CUMHA - CUMHUR HABER AJANSI